Ansiklopediyi Edebîleştiren Bir Portre: İskender Pala
Arzu Güldöşüren
17 May, 2024
Ansiklopediyi Edebîleştiren Bir Portre: İskender Pala
Arzu Güldöşüren
17 May, 2024

Türk edebiyatı, tarihi ve kültürüne doğru yola çıkan müstesna bir geminin zarif kelimelerle yüklü yolcusudur İskender Pala. Onun kaleminden tarihin epik ve lirik sayfalarını okur, bazan şehrin sakinleriyle surların arasında yürür, bazan eski kalyonların uğradığı limanlarda asırlar ötesinden bir destana katılırız.  Kimi zaman da mersiyelerin, kasidelerin yazıldığı o ânlara şahitlik ederiz. Ömrünü ve çalışmalarını kültürümüze karşı hissedilen bir vefa borcunun ifasına adayan yazarımızın sayısız araştırma ve inceleme yazısı, kitap bölümleri ve derlemeleri, roman ve tiyatro eserlerinin yanı sıra TDV İslâm Ansiklopedisi’ne telif ettiği 47 madde mevcuttur.

İskender Pala’nın hikâyesi 1958 yılında Uşak’ta başlar.  Çocukluk yıllarından itibaren edebiyata olan merakı, gelecekteki büyük eserlerinin tohumlarını atar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra doktorasını tamamlar ve akademik yolculuğuna devam eder. Sırasıyla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Seminer Kütüphanesi’nde memur (1979-1982); Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda teğmen (1982-1984), üsteğmen (1984-1986), yüzbaşı (1987-1994) gibi çeşitli rütbelerde muvazzaf asker; Boğaziçi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar ve İstanbul Kültür üniversitelerinde öğretim üyeliği yapar.

Onun adı, sadece edebiyat dünyasında değil, aynı zamanda Türkiye’nin kültür ve sanat sahnesinde de derin izler bırakır. Ansiklopedik Dîvân Şiiri Sözlüğü ile Türkiye Yazarlar Birliği Dil Ödülü’ne (1989), aynı eserle Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Ödülü’ne (1990) layık görülür. Şâirlerin Dilinden adlı eseriyle1996’da Türkiye Yazarlar Birliği İnceleme Ödülü’nü alır. Edebiyat serüvenini taçlandıran en büyük ödüllerden biri ise Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü (2013) olur.

15 asırlık İslam dünyasının gerçekleşen rüyası olan TDV İslâm Ansiklopedisi’ne emek verenler arasında İskender Pala çok özel bir yere sahiptir. Pala’nın telif ettiği veya redakte ettiği maddeler ansiklopediyi sadece bir bilgi kaynağı olmaktan çıkarıp edebî bir hazineye dönüştürmüştür. Ansiklopediye emeği, şüphesiz gelecek nesillere ilham kaynağı olacak ve İslam dünyasının zengin kültürel birikimini bir araya getiren bu büyük eserin unutulmaz bir parçası olarak yaşamaya devam edecektir.

Aşağıda kendi dilinden İskender Pala’nın ansiklopedi hikâyesini bulacaksınız:

TDV İslâm Ansiklopedisi Yeni Türk Edebiyatı İlim Heyeti üyeleri Beşir Ayvazoğlu,
İskender Pala ve Alim Kahraman’ın İSAM’daki odalarında çekilmiş bir fotoğraf (2000’li yıllar)

İSAM’a gelişim 98 yılıydı. Buradaki çalışmalarım tamamen divan edebiyatına yönelikti. Eski Türk Edebiyatı’yla ilgili maddelerle haşır neşir oldum. Madde yazıyordum ama aynı zamanda divan edebiyatıyla ilgili maddeleri okur, daha güzel nasıl olabilir, eksikleri varsa nasıl giderilebilir tedirginliğiyle çalışırdım.  Maddelerin çeşitli kişiler tarafından nasıl yazılması gerektiği konusunda rehberlik edecek tecrübeyi burada edindim. Benden sonra kadromuz biraz daha genişledi. 99 idi galiba rahmetli Orhan Okay Hoca Erzurum’dan emekli olup geldi. Onun gelişiyle birlikte Yeni Türk Edebiyatı diye bir alan ihdas olundu. Böylece ansiklopedi maddeleri daha titiz, daha uzmanlıkla dolu alanlara yayıldı. Yapılan incelemeler yahut yazımlar ona göre şekillenmeye başladı. Çok güzel bir ortamdı. Zaten Mustafa Uzun Hoca, sağ olsun, taa işin başından beri edebiyat kısmını fevkalâde güzel yürütüyordu. Abdullah Uçman Hoca, Alim Kahraman, Beşir Ayvazoğlu ve Rahmetli Nurettin Albayrak da vardı. Bir ekip oluştu. İSAM artık sadece bir ansiklopedinin çıkartıldığı bir kütüphanenin olduğu yer değildi. İSAM başlı başına bir kuvvet, bir irade idi. Bir varlık idi.

İSAM’daki bilimsel seviyenin yüksekliği fevkalâdeydi. Mesela doçent olacağım zaman jüriye yazdığım kitaplardan on kadarını sundum. Bir kısmı bilimsel, bir kısmı kültürel kitaplar… Jürideki hocalarımdan bir tanesi dedi ki “Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’ne yazdığınız maddeleri biliyorum. Onlardan sekiz tanesini buraya koysaydınız, bütün bu kitapları koymasaydınız yeterdi.” Gerçekten de ben ihmal etmiştim. Yani yığınla kitap koymuş, bir de makalelerle, ansiklopedi maddeleriyle jüriyi uğraştırmayayım, ters tepki olmasın, diye düşünmüştüm. İSAM’da yazılan bir cümleyi en az altı çift göz, altı zihin, altı bilim otoritesi yeniden okuyor, ona en güzel, en mükemmel şeklini vermeye çalışıyordu. Bir maddi çıkar yahut mesai tamamlama kaygısı değildi bu; işini hakkıyla yapma bilinciydi. İslâm Ansiklopedisi işte o bilinçle ve hepimizin ruhunda öz evlat muamelesi görerek yükseldi. Herkes özenir, bir sürü insan her bir cümlesi için tekrar kalem oynatırdı. Bu bakımdan Diyanet Vakfı’nın İslâm Ansiklopedisi Türkiye’nin göz bebeği bir eserdir. Böyle bir eser için emek veren, eseri meydana getiren herkes tebrik edilmeye layıktır. Türkiye’nin kıvanç vesilesi…

İSAM Kütüphanesi

İSAM manevi varlığıyla Türkiye’de bütün zenginliklerin merkezinde duruyor. Mesleki birikimlerin bir araya getirildiği, yanlış hesabın Bağlarbaşı’ndan döndürüldüğü bir muhitti. O muhitin o kadar büyük değeri vardı ki İSAM’a ziyarete gelen bir kişi aynı anda beş bilimsel meselesini birden halledebiliyor, beş meslektaşını birden görebiliyordu. Söz gelimi bizim Türk Dili ve Edebiyatı bölümünün sohbetleri yeni projelere kapılar araladı, yeni kitaplar çıkmasını sağladı. Rahmetli Nurettin Albayrak bir sohbet sonrası Halk Edebiyatı Sözlüğü’nü hazırladı mesela. Alim Kahraman Üsküdarlı Meşhurlar’ı yazdı. Öte yandan, İSAM’a yolu düşen pek çok araştırmacı, bilim insanı buradaki manevi ortamdan yararlanıyordu. Bilgi üretimini sadece binaların sınırlarına değil, üniversitelerin kürsülerine, kütüphanelerin raflarına taşıyacak bir muhite gelmiş oluyordu. Aynı alanda çalışan yirmi kişiyi bir arada başka nerede bulabilirsiniz? Hele de yirmisine de soru sorma, sorunuzun cevabını edinme imkânınız var ise. İSAM’da özellikle doçentlik jürileri yahut doçent adaylıkları konularında ciddi görüşmeler olurdu. Biliyorsunuz YÖK sistemine göre doçent olacaklar belirli bir jüri önünde sınav vermek zorundalar. Jüriler belli olduğunda İSAM’da üç aşağı beş yukarı tartışılır, hangi adayın ne kadar yeterli olup olmadığı o adayların hangisiyle ileride neler yapılabileceği gibi konular konuşulur, bilimsel hayata adım atanlardan istifadenin yolları aranırdı.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 28 Şubat sürecinde irtica gerekçesiyle ihraç edilmiştim. Çaresiz, kırgın, küskün, parasız ve işsizdim. Yeni bir hayata başlayacaktık ama nereden, nasıl başlamalıyız, kestiremiyorduk. “İSAM bir güven ve bilim sembolüydü” geldik, İSAM’ın karşısında Maruf Sokak’tan bir ev edindik. Evin buradan olmasının, koca İstanbul’da sadece burayı tercih etmemizin bir tek sebebi vardı; İSAM Kütüphanesi ve İSAM’ın güven telkin eden yapılanması. Mademki bilimsel hayatla ömrümüz devam edecek; o zaman bize en lazım olan şey bir kütüphanedir, ev kütüphaneden sonradır, diye düşündük. İyi de etmişiz, İSAM birden aile muhitimiz oldu. Mesela ben burada çalışacak bir oda, oğlum burada hafızlık yapacak bir hoca, bulabildik. Haftanın belirli saatlerinde orada çalışabiliyordu. İSAM bahçesinde zaman zaman yürüyüşe çıkıp piknik yaptığımız zamanlar olurdu. Tabii daha sonra yeni binalarla teşkilat çok düzenli bir şekle getirildi. Mesela hatırlıyorum, 99’daki 17 Ağustos depreminde evimizden hemen İSAM’ın kapısının önüne koşup gelmiştik. O gün sabah İSAM’daki arkadaşlarla sabah namazını birlikte kıldık, sohbete dalarak şafağın söküşünü yaşadık.  Velhasıl bizim için İSAM hâlâ çok özel bir muhit ve mekândır.

(İSAM Araştırmacısı Doç. Dr. Arzu Güldöşüren’in Prof. Dr. İskender Pala ile 13 Ocak 2021 tarihinde İSAM’da yaptığı sözlü tarih görüşmesinin kaydından yararlanılarak hazırlanmıştır.)

İSAM Bülteni‘ne

Abone Ol!

İSAM Bülteni‘ne

Abone Ol!