Harem-i şerif’in kuzey tarafından çekilmiş Kubbetü’s-sahre’nin ön planda, Mescid-i Aksâ’nın arkada yer aldığı bir fotoğraf
(İÜNEK, II. Abdülhamid Han Fotoğraf Albümleri, nr. 90502/18)
Yahudilerin Filistin’e dönmesi gerektiği fikri, yahudiler ve Protestan hıristiyanlar arasında yüzyıllardır mevcut olmasına rağmen düşüncenin hayata geçirilmesi yönündeki faaliyetler 19. yüzyılın ilk yarısında İngiliz restorasyonistler/hıristiyan siyonistler tarafından başlatılmıştır. İngiliz Protestanlar arasında 16. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmaya başlayan ve 17. yüzyıldan itibaren giderek kuvvetlenen bir inanışa göre, Hz. Îsâ’nın yeryüzüne ikinci defa gelişinden önce yahudilerin Filistin’e dönmeleri ve bir devlet kurmaları gerekmekteydi. Nihai hedefi yahudileri Hıristiyanlaştırmak olan bu inanış, Hz. Îsâ yeryüzüne ikinci defa gelip kendi yönetimini ilan ve inşa ettikten sonra yahudilerin ya Hıristiyanlığı kabul edeceklerini ya da bertaraf olacaklarını öngörmektedir.
Giderek kuvvetlenen ve ciddi müntesipleri olan bu fikrin ne zaman uygulanacağı hususundaki müzakereler, Osmanlı Devleti’nin zaaflarının giderek belirginleştiği 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında yoğunlaşmış görünmektedir. Fransa’nın 1798’de bir Osmanlı vilayeti olan Mısır’ı işgal etmesi de Filistin’e yahudi göçü fikrinin uygulanması için önemli bir fırsat olarak yorumlanmıştı. Bir başka ifade ile, Osmanlı Devleti’nin zaafları hıristiyan siyonistlerin iştahını kabartmıştı.
James Bicheno ve “Yahudi Göçü” Düşüncesi
Dönemin güçlü İngiliz restorasyonistlerinden James Bicheno (1752-1831) da iştahı kabaranlardan biriydi. Tanrının yahudilerin Filistin’e dönüşüne yardımcı olma görevini İngilizlere emanet ettiğine inanan Bicheno, 1800’de yayımladığı The Restoration of the Jews (Yahudilerin [Filistin’e] Dönüşü) adlı eserinde Fransa’ya karşı Osmanlı Devleti’ne yardım etmekle görünürde hata eden İngiltere’nin bu durumu yahudi göçü için avantaja dönüştürebileceğini savunuyordu. Ona göre İngiltere, Osmanlı Devleti ile yaptığı ittifaktan yararlanarak Filistin’i gerçek sahipleri olan yahudilere bırakmaya Sultan’ı ikna edebilirdi. Türk İmparatorluğu’nun zaafları ve dünyanın gidişatı dikkate alındığında yahudilerin Filistin’i ele geçirmeleri uzak ihtimal değildi. Dolayısıyla İngiltere hükümeti çok geç olmadan Osmanlı Devleti ile irtibata geçip Filistin’e Yahudi göçü meselesini halletmeliydi.[1]
Rev. James Bicheno, David Levi, Rev. William Whiston, Dr. Joseph Priestley, President John Adams
Bicheno’nun hayalini kurduğu girişim, 1830’larda meydana gelen iki önemli gelişmenin akabinde Ağustos 1840’ta gerçekleşecekti. Birinci önemli gelişme, hıristiyan siyonistlerin 1830’ların İngiltere’sinde etkinliklerini belirgin bir şekilde arttırmalarıydı. Charles Simeon (1759-1836), Edward Bickersteth (1786-1850) ve William March (1775-1864) gibi çok etkili din adamlarının yahudilerin Filistin’e dönmeleri fikrini yoğun olarak işlemeleri İngiltere parlamentosunda ve İskoç kilisesinde belirgin etki göstermeye başlamıştı. Simeon, evangelist anlayışın Anglikan kilisesinde güçlü bir etkiye sahip olmasının mimarı olarak adlandırılırken, halefi sayılabilecek Bickersteth ise dönemin en güçlü hıristiyan siyonist din adamı olarak görülüyor ve hıristiyan siyonist çabalarıyla bilinen siyasetçi Lord Ashley’nin manevi akıl hocası (spiritual mentor) şeklinde tanımlanıyordu.[2] Anthony Ashley Cooper[3] (1801-1885), İngiltere siyasetinde ve hıristiyan siyonist faaliyetlerde adından sıkça söz ettiren bir isimdi.[4]
Mısır Krizi ve Yahudilerin Filistin’e Göç Planının Şekillenmesi
İkinci önemli gelişme ise 24 Haziran 1839’da Mısır ordusu ile Osmanlı ordusunun karşı karşıya geldiği savaşın kısa sürede Osmanlı ordusunun yenilgisiyle sonuçlanmasıydı. Gelişmelerin statükoyu İstanbul aleyhine değiştirebileceği endişesi üzerine İngiltere’nin öncülüğünde beş büyük devletin (İngiltere, Fransa, Avusturya, Prusya ve Rusya) ortak tavrıyla krizin çözüme kavuşturulmasına karar verildi ve 27 Temmuz’da taraflara bildirildi. Lord Palmerston, Mısır krizinin çözülmesi için yoğun çaba harcamasına rağmen Fransa ile fikir ayrılıkları giderilemeyince diğer dört devlet ile 15 Temmuz 1840 tarihli Londra Antlaşması imzalanarak Mehmet Ali Paşa’nın yetki alanının Mısır ile sınırlandırılması hususunda önemli bir adım atıldı.[5]
Filistin bölgesini de içine alan Mısır krizi 1830’larda ciddi anlamda güç kazanan İngiliz hıristiyan siyonistler tarafından yahudileri Filistin’e döndürmek için bir fırsata dönüştürülmeye çalışıldı. Bu girişimin baş aktörü Lord Shaftesbury idi. Yahudilerin Filistin’e dönmeleri fikrinin hayata geçirilmesi hususunda Lord Shaftesbury’nin 1830’ların güçlü Dışişleri Bakanı Lord Palmerston üzerindeki belirgin etkisi sıkça zikredilen bir husustur. Lord Shaftesbury, İngiltere siyasetinde muhafazakâr (Tory) kesime mensup olmasına rağmen eşi Lady Emily Cowper vesilesiyle liberal (Whig) kanadın güçlü ailelerinden biriyle kuvvetli bağ kurmuştu. Lord Shaftesbury’nin konumuz açısından önemli olan kuvvetli bağlantılarını belirtmek gerekirse, kayınpederi Lord Cowper, eşinin dayısı ve 1834-1841 yılları arasında aralıklarla başbakanlık görevinde bulunan Lord Melbourne ve daha önemlisi kayınvalidesi Lady Cowper’ın 1839’da evlendiği Dışişleri Bakanı Lord Palmerston isimleri öne çıkmaktadır. Lord Palmerston 1830-1851 yılları arasında dışişleri bakanlığı ve 1855-1865 yılları arasında da başbakanlık görevinde bulunmuştu.[6]
1839-40’ta Mısır krizi uluslararası gündemi meşgul ettiği zaman Lord Shaftesbury, kutsal metinlerde yer alan kehanetin, yani yahudileri Filistin’e döndürme zamanının geldiği kanaatine ulaşmıştı. Beş büyük devlet[7]yahudilerin can ve mal güvenliğini sağlayabilirse, hızla artan sayıda yahudi Filistin’e dönebilirdi. Bunun için üst düzey yetkililerle irtibata geçmeliydi. 24 Temmuz 1840 tarihli günlüğüne göre, konuyla ilgili notlarını toplayıp Lord Palmerston ile görüşmeye karar verdi.[8] Bu konudaki fikirlerini daha önce 1839 tarihli Quarterly Review dergisinde yayımlamış ve ana fikir olarak yahudilerin Filistin’e dönüşü sağlandıktan sonra Osmanlı hâkimiyetinde fakat İngiltere’nin himayesinde başkenti Kudüs olan bir yahudi ulus devleti (Jewish national homeland) kurulmasını dile getirmişti.[9]
Lord Shaftesbury, Lord Palmerston ile planladığı görüşmeyi 1 Ağustos 1840’ta gerçekleştirdi. O gün akşam yemeğinden sonra baş başa kalınca Filistin’e yahudi göçü projesini uzun uzun anlatma fırsatı buldu. Müzakereler sırasında sorulara ikna edici cevaplar vermeye çalıştı, zira Palmerston’ın oynayacağı rolün önemini düşünerek onun Tanrı tarafından bu görev için seçildiğine inanmaktaydı. Dışişleri bakanı bir hıristiyan siyonist değildi ama sıkı bir İngiliz emperyalisti olduğundan Lord Shaftesbury ülke çıkarları lehine argümanları sıralayarak yahudilerin Filistin’e dönmeleri projesine ikna etmeye çalıştı.[10] Lady Palmerston kaynaklı bilgilere göre, Lord Palmerston sadece Lord Shaftesbury’nin ricasıyla değil 1830’larda İngiliz siyasetinde çok etkin olan ve yahudileri Filistin’e döndürmeye kuvvetle inanan hıristiyan siyonist kesimin nüfuzunu da dikkate almıştı.[11] Sonunda dışişleri bakanı konuyla ilgileneceğine dair söz verdi.
Kudüs’te ağlama duvarı (İÜ Ktp., Albüm, nr. 90775)
İngiltere’nin Filistin’e Yahudi Göçü Girişimi
Dışişleri bakanının sözünde samimi olduğu kısa sürede belli oldu. 11 Ağustos 1840 tarihinde İngiltere’nin İstanbul büyükelçisine yazılı talimat vererek, Avrupa’da bulunan yahudilerin Filistin’e dönüşünü kolaylaştırabilmek için Osmanlı hükümeti nezdinde girişiminde bulunmasını istedi. Talimatın tam metni şöyleydi:
Lordum,
Avrupa’ya dağılmış olan yahudiler arasında şu anda uluslarının Filistin’e döneceği zamanın yaklaştığına dair güçlü bir inanç var ve buna bağlı olarak oraya gitme arzuları giderek daha keskin hale gelmiş ve bu arzularını gerçekleştirecek yolları düşünmeye daha yoğun biçimde yönelmişlerdir. Avrupa yahudilerinin büyük servetlere sahip oldukları herkesçe bilinmektedir; onların büyük bir kısmının yerleşmek için seçebileceği herhangi bir ülke, beraberlerinde getirecekleri zenginlikten önemli ölçüde fayda sağlayacağı açıktır.
Mehmet Ali kendisine yapılacak olan birinci veya ikinci teklifi[12] kabul etsin veya etmesin, her iki durumda da Sultan’ın yahudilerin Filistin’e dönmelerini ve oraya yerleşmelerini teşvik etmesi büyük bir önem arz edecektir. Çünkü, beraberlerinde getirecekleri zenginlik, Sultan’ın egemenlik alanındaki kaynakları arttıracaktır ve eğer yahudi halkı, Sultan’ın izni, koruması ve daveti üzerine [Filistin’e] dönerse, Mehmet Ali’nin veya halefinin gelecekteki kötü planlarına karşı bir engel teşkil edecektir.
Ekselansları, bu hususları gizli bir şekilde Türk hükümetinin dikkatine sunmanız ve Avrupa yahudilerinin Filistin’e dönmeleri için sadece teşvikte bulunmalarını şiddetle tavsiye etmeniz gerekmektedir.
Açıktır ki, kişisel güvenlik ve mülkiyet güvencesi, böyle bir davetin temeli olacaktır; ayrıca tüm keyfi işlemler ve otorite suistimalleri önlenmediği, yahudi ve müslümanların eşit adaletle yargılanacaklarından emin olabilecekleri tarafsız mahkemeler kurulmadığı sürece bu tür bir güvenliğin mümkün olamayacağı da aşikârdır.
Ancak Sultan’ın yahudilere vereceği teşvik, pratikte onların büyük bir kısmının Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yerleşmesine yol açmasa bile, yine de onların lehine bazı yasaların çıkarılması, Avrupa’daki yahudiler arasında Sultan’a karşı dostça bir tutumun yayılmasına yol açacaktır ve Türk hükümeti, tek bir fermanla birçok ülkede yararlı dostlar edinmenin, Sultan’ın davası açısından ne kadar avantajlı olacağını kısa sürede görecektir.[13]
Mescid-i Aksâ’nın Harem-i şerif’in içinden Kubbetü’s-sahre yönünden çekilmiş bir fotoğrafı
(İÜNEK, II. Abdülhamid Han Fotoğraf Albümleri, nr. 90502/23)
Osmanlı Devleti’nin Tepkisi ve Girişimin Sonuçsuz Kalması
Tam metni Türkçeye ilk defa aktarılan İngiltere Dışişleri Bakanlığı talimatı, alanında tek olma hüviyetine sahiptir, zira İngiltere hükümetinin Filistin’e yahudi göçü konusunda Osmanlı hükümeti nezdinde resmî başka bir girişimi söz konusu değildir. Son derece önemli olan bu metin kısaca analiz edilecek olursa şu hususlara dikkat çekmek yerinde olur. Birincisi, İngiliz hıristiyan siyonistlerin o dönemde hararetle savundukları yahudilerin Filistin’e dönüş fikrinin İngiltere Dışişleri Bakanlığınca benimsendiğini göstermesidir. İkincisi, bu sıra dışı müracaatın kabul edilebilmesi için yahudilerin sağlayacağı olası maddi katkının yanı sıra Mehmet Ali Paşa hanedanına karşı tavır alacakları varsayımı ile Osmanlı Devleti’nin ihtiyacı olan iki unsurun öne çıkarılmasıdır.
Müteakip paragraflardaki yer alan hususlar ise hıristiyan siyonistlerin ricasından ziyade Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’ın Osmanlı Devleti hakkında kendi gündemiyle alâkalı görünmektedir. Bunlardan öncelikli olanı, Osmanlı mülkünde güvenlik zaafının ve keyfiliğin giderilmesiyle birlikte müslim ve gayrimüslim her Osmanlı vatandaşının emin olabilecekleri bir yargı sisteminin kurulmasıdır. Lord Palmerston, bütün bunlara rağmen Avrupalı yahudilerin Osmanlı topraklarına yerleşmek isteyeceğinden emin değildir. Bu nedenle son cümlesinde, alınacak güvenlik tedbirlerine ve çıkarılacak teşvik yasalarına rağmen yahudi göçünün gerçekleşmeyebileceğine işaret ederek en azından Avrupalı yahudilerin Osmanlı’ya karşı dostane tavır sergilemelerine yol açacağı var sayımında bulunur ve bunun da küçümsenmeyecek bir getiri olacağını belirtir.
Lord Palmerston, büyükelçiye gönderdiği yazı hakkında hıristiyan siyonistlerin âdeta siyasî önderi sayılan Lord Shaftesbury’ye bilgi verir ve büyükelçiye Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa ile yahudilerin himaye ve teşvik edilmeleri hususunu görüşmesi talimatını verdiğini de belirtir.[14] Konuyla ilgili takibini sürdüren Palmerston, Eylül ayında “Yahudileri Filistin’e dönmeye davet etmeleri hususunda Bâbıâli’ye yaptığımız teklifin peşini bırakma. Konuyla yakından ilgili olan dindar kesimin[15] bu ülkedeki etkisinin ne kadar büyük ve bağlantılarının ne kadar geniş olduğunu ve yahudilerle ilgili teklifimizi yerine getirirse Sultan’a ne kadar önemli katkı yapacağını tahmin edemezsin. Bu girişimle çok sayıda varlıklı kapitalistin ülkesine geleceği, iş imkânlarını arttıracağı ve imparatorluğunu zenginleştireceği için Sultan’a ciddi faydalar sağlayacağı”[16] notunu büyükelçiye iletir.
Bununla birlikte, Büyükelçi Ponsonby’nin Yahudilerin Filistin’e dönmesi projesi hakkında Palmerston kadar bilgilendirilmediği ve tabir caizse hıristiyan siyonist çevrenin baskısına da maruz kalmadığı anlaşılmaktadır. En azından İngiltere Dışişleri Bakanı kadar konuya istekli yaklaşmadığı bilinmektedir. Bu isteksizlik konunun Osmanlı hükümetine iletiliş takvimine de yansımış görünmektedir. Palmerston’ın talimatı mealen Ponsonby’nin 31 Aralık 1840 tarihli yazısı ile Osmanlı hükümetine iletildiğinde Londra Büyükelçisi Mehmet Şekip’in aynı konu ile ilgili 2 Aralık 1840 tarihli yazısı ile hükümet konudan neredeyse bir ay önce haberdar olmuştu.[17] Mehmet Şekip, Lord Palmerston’ın kendisi ile şahsen görüşerek İngiltere’de bulunan bazı yahudi ailelerin Beriyyetü’ş-Şâm’a[18] göç ederek arz-ı Filistin taraflarında “iskân ve ikamete” istekli olduklarından, bunların Osmanlı vatandaşlığını kabul edeceklerinden, siyaseten faydalı olacaklarından ve Osmanlı Devleti’nin de bunları kabul edip himayesine alması gerektiğinden bahsettiğini belirtmektedir.[19]
Kudüs’te bulunan Osmanlı askerleri
Osmanlı hükümeti, zikredilen belgelerde geçen iki hususu önemsemiş görünmektedir. Birincisi, İngiltere’de yaşayan bazı yahudi ailelerin Beriyyetü’ş-Şâm bölgesine göç ederek yerleşmek istedikleri ve söz konusu aileler varlıklı olduklarından yerleştikleri bölgenin kalkınmasına önemli katkı yapacakları hususudur. Bu hususun müzakerelerinde iki fark dikkat çekmektedir. Birincisi, Lord Palmerston’ın büyükelçiye talimatında vurgu tamamen Avrupalı yahudiler hakkında iken Osmanlı resmî müzakerelerinde sadece İngiltere yahudilerinin göç isteği ele alınmıştır. Bu fark, muhtemelen, Şekip Efendi’nin yazısında sadece İngiltere yahudilerine atıf yapılmasından kaynaklanmaktadır. İkincisi, Şekip Efendi, söz konusu yahudi ailelerin Filistin topraklarında “iskân ve ikamet” etmek istediklerini belirtmesine rağmen Osmanlı hükümeti müzakerelerinde Filistin’in adının dahi geçmemesi dikkat çekmektedir.
Lord Palmerston’ın yahudileri Beriyyetü’ş-Şâm bölgesine naklederek yerleşmelerini sağlamak için izin ve teşvik talebine verilecek olumsuz cevap konusu Osmanlı hükümetini epeyi meşgul etmiş görünmektedir. Zira, Osmanlı Devleti’ni desteklediğini ve Osmanlı topraklarının imarına katkı yapmaya çalıştığını düşündükleri Palmerston’ın talebini reddederken onu üzmeyecek ifadeleri seçmek için özel çaba sarf etmek durumunda kalmışlardı. Teklifin iyi niyetle yapıldığına kani olduklarını belirttikten sonra Osmanlı yönetiminin “kavânîn-i cedîde ve idare-i adliye”de yapmakta olduğu iyileştirme çalışmalarının henüz tamamlanmadığından ve özellikle Beriyyetü’ş-Şâm bölgesinde “usûl-i cedîde”nin icrasına başlanamadığından yahudilerin oralara nakledilmelerinin henüz sırası gelmediği belirtilmişti. Sadaret telhisinde zikredilen bu görüşlere ilave olarak irade kısmında yahudilerin Beriyyetü’ş-Şâm bölgesine “nakil ve iskânının” ileride birçok zararının ortaya çıkacağı zikredildikten sonra bu hususun “savuşturulması” için yapılan öneriler uygun bulunmuştu.[20]
Devam etmekte olan Mısır meselesinde Osmanlı Devleti’ne en güçlü desteği veren İngiltere’nin talebine verilen olumsuz cevap Büyükelçi Ponsonby’yi tatmin etmemiş olacak ki müteakip günlerde büyükelçilik baş tercümanı Pisani, Hariciye Nazırı Reşit Paşa’yı birkaç defa ziyaret ederek yahudilerle ilgili hususlarda karar değişikliği beklentilerini dile getirmişti. Hariciye nezaretine iletilen hususlar Meşihat makamında toplanan Meclis-i Hâs’da tekrar müzakere edildikten sonra İngiltere’den gelmesi düşünülen yahudilerin orada alıştıkları tarz bir muamele görmek isteyeceklerinden ve onlara özel bir usul geliştirilmesinin bir ülkede “iki sûret-i idare” anlamına geleceğinden, bunun da mümkün olamayacağından bahisle şimdilik gelmemelerinin daha uygun olacağı belirtildi.[21]
Sonuç olarak, 1830’lara gelindiğinde belirgin bir güce ulaşan İngiliz hıristiyan siyonistlerinin girişimleri sonucu İngiltere Dışişleri Bakanlığı, Osmanlı Devleti’ne resmî müracaatta bulunarak Filistin’e yahudi göçünün gerçekleşebilmesi için izin ve destek talebinde bulundu. Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’ın konuyla ilgili olarak 11 Ağustos 1840 tarihinde Büyükelçi Lord Ponsonby’ye gönderdiği talimat, Filistin’e yahudi göçü meselesinin aşamaları bakımından bir dönüm noktası niteliğindedir ve bu anlamda eşsiz bir belgedir. Zira İngiltere hükümeti bu hususta Osmanlı Devleti’ne başka bir resmî girişimde bulunmamıştır. Talebin yahudi siyonizminden elli küsur sene önce Osmanlı Devleti’nin ilişkilerini önemsediği bir ülkeden gelmiş olması da ayrıca dikkat çekilmesi gereken önemli bir husustur. Osmanlı Devleti, oldukça zor durumda olmasına rağmen konuyu detaylı bir şekilde müzakere ettikten sonra net bir şekilde reddetmiştir. İngiltere’ye verilecek olumsuz cevabın şekillenmesinde Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa önemli rol oynamış ve bu durum Sultan Abdülmecid tarafından takdirle karşılanarak kayda geçirilmiştir.
[1] Norman Rose (ed), From Palmerston to Balfour: Collected Essays of Mayir Vereté, Frank Cass, London 1992, s. 128-129.
[2] Donald M. Lewis, The Origins of Christian Zionism: Lord Shaftesbury and Evangelical Support for a Jewish Homeland, Cambridge University Press, New York 2013, s. 63. Hıristiyan siyonizminin bu dönemde İngiltere’deki güçlü temsilcileri hakkında bk. aynı eser s. 60-66.
[3] 1811-1851 arası Lord Ashley, Lordlar Kamarasının önemli isimlerinden olan babasının 1851’de ölümünün ardından ise Lord Shaftesbury unvanıyla anıldı.
[4] Lord Shaftesbury’nin İngiliz siyasetindeki etkin yeri ve hıristiyan siyonizmine katkıları hakkında Edwin Hodder tarafından yayımlanan hatıratı esas alınarak yapılan bir çalışma için bk. H. Şule Albayrak, “İngiliz Aristokrasisi ve Hıristiyan Siyonizmi: VII. Shaftesbury Örneği”, Milel ve Nihal, 20(2) 2023, s. 135-165.
[5] Mısır krizinin detayları için bk. Muhammed H. Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), Eren Yayıncılık, İstanbul 1998, s. 131-175.
[6] Lord Shaftesbury’nin ilişki ağı ve genel olarak siyasetteki etkinliği ile ilgili olarak bk. Lewis, The Origins of Christian Zionism, s. 107-112.
[7] Mısır krizi münasebetiyle bir araya gelen İngiltere, Fransa, Avusturya, Prusya ve Rusya devletlerini kastediyor.
[8] Hodder, age., s. 310.
[9] Stephen Sizer, Christian Zionism: Road-map to Armageddon?, Inter-Varsity Press, Nottingham 2010, s. 57.
[10] Shaftesbury’nin günlüğündeki 1 Ağustos tarihli notlar için bk. Hodder, age., s. 310-311.
[11] Charles Webster, The Foreign Policy of Palmerston, 1830-1841, II, G. Bell and Sons, London 1969, s. 761.
[12] Mehmet Ali Paşa’ya yapılan birinci teklife göre, on gün içinde kabul etmesi halinde Mısır vilayetine ilave olarak Akka bölgesi kaydı hayat kendi yönetimine bırakılacaktır. İkinci teklife göre, on gün içinde kabul etmediği takdirde ikinci on gün içinde kabul etmesi halinde Mısır vilayeti kendisi ve vârislerinin yönetimine bırakılacaktır. İkinci teklif de süresi içinde kabul edilmez ise Sultan her iki tekliften de vazgeçme hürriyetine sahip olacaktır. Bk. Kutluoğlu, age, s. 162.
[13] The National Archives, FO, 78/390, Palmerston to Lord Ponsonby, no. 134, Foreign Office, August 11, 1840. Belgenin orijinaline ulaşmamı sağlayan kıymetli meslektaşım Ebrar Küçükaşçı’ya çok teşekkür ederim.
Talimatın İngilizce tam metni:
My Lord,
There exists at present among the Jews dispersed over Europe a strong notion that the Time is approaching when their nation is to return to Palestine; and consequently, their wish to go thither has become more keen, and their thoughts have been bent more intently than before upon the means of realizing that wish. It is well known that the Jews of Europe possess great wealth; and it is manifest that any country in which a considerable number of them might choose to settle, would derive great benefit from the riches which they would bring into it.
Whether Mehemet Ali accepts the first or the second offer which is to be made to him, in either case, it would be of manifest importance to the Sultan to encourage the Jews to return to, and to settle in Palestine, because the wealth which they would bring with them would increase the resources of the Sultan’s dominions; and the Jewish people, if returning under the sanction and protection and at the invitation of the Sultan, would be a check upon any future evil designs of Mehemet Ali or his successor.
I have to instruct Your Excellency to bring these considerations confidentially under the notice of the Turkish government, and strongly to recommend them to hold out every just encouragement to the Jews of Europe to return to Palestine.
It is obvious that full and complete security for person and property is the necessary foundation upon which any such invitation could rest; and it is also manifest that no such security could exist unless all arbitrary proceedings and all acts of capricious authority can be prevented, and unless some impartial courts of justice can be constituted, before which Jew and Mahometan might be equally sure of obtaining a just sentence.
But even if the encouragement held out by the Sultan to the Jews were not practically to lead to the settlement of any great number of them within the limits of the Ottoman Empire, still the promulgation of some laws in their favour would spread a friendly disposition towards the Sultan among the Jews in Europe; and the Turkish government must at once see how advantageous it would be to the Sultan’s cause thus to create useful friends in many countries by one single edict.
[14] Lord Shaftesbury’nin 24 Ağustos tarihli günlüğü. Hodder, age., s. 311.
[15] Hıristiyan siyonistleri kastediyor olmalı.
[16] Webster, The Foreign Policy, s. 762.
[17] Bu isteksizlik halinin literatüre yansıması için bk. Webster, The Foreign Policy, s. 762.
[18] Bugünkü Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün’ü kapsayan Bilâdü’ş-Şâm ile aynı mânada kullanılan bir tabir.
[19] BOA, İ.MSM, 35-1006, ek 2, 7 Şevval 1256/2 Aralık 1840.
[20] BOA, İ.MSM, 35-1006, ek 3, 27 Zilkade 1256/20 Ocak 1841.
[21] BOA, İ.MSM, 35-1007, 3 Zilhicce 1256/26 Ocak 1841.
Yahudilerin Filistin’e dönmesi gerektiği fikri, yahudiler ve Protestan hıristiyanlar arasında yüzyıllardır mevcut olmasına rağmen düşüncenin hayata geçirilmesi yönündeki faaliyetler 19. yüzyılın ilk yarısında İngiliz restorasyonistler/hıristiyan siyonistler tarafından başlatılmıştır. İngiliz Protestanlar arasında 16. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmaya başlayan ve 17. yüzyıldan itibaren giderek kuvvetlenen bir inanışa göre, Hz. Îsâ’nın yeryüzüne ikinci defa gelişinden önce yahudilerin Filistin’e dönmeleri ve bir devlet kurmaları gerekmekteydi. Nihai hedefi yahudileri Hıristiyanlaştırmak olan bu inanış, Hz. Îsâ yeryüzüne ikinci defa gelip kendi yönetimini ilan ve inşa ettikten sonra yahudilerin ya Hıristiyanlığı kabul edeceklerini ya da bertaraf olacaklarını öngörmektedir.
Giderek kuvvetlenen ve ciddi müntesipleri olan bu fikrin ne zaman uygulanacağı hususundaki müzakereler, Osmanlı Devleti’nin zaaflarının giderek belirginleştiği 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında yoğunlaşmış görünmektedir. Fransa’nın 1798’de bir Osmanlı vilayeti olan Mısır’ı işgal etmesi de Filistin’e yahudi göçü fikrinin uygulanması için önemli bir fırsat olarak yorumlanmıştı. Bir başka ifade ile, Osmanlı Devleti’nin zaafları hıristiyan siyonistlerin iştahını kabartmıştı.
James Bicheno ve “Yahudi Göçü” Düşüncesi
Dönemin güçlü İngiliz restorasyonistlerinden James Bicheno (1752-1831) da iştahı kabaranlardan biriydi. Tanrının yahudilerin Filistin’e dönüşüne yardımcı olma görevini İngilizlere emanet ettiğine inanan Bicheno, 1800’de yayımladığı The Restoration of the Jews (Yahudilerin [Filistin’e] Dönüşü) adlı eserinde Fransa’ya karşı Osmanlı Devleti’ne yardım etmekle görünürde hata eden İngiltere’nin bu durumu yahudi göçü için avantaja dönüştürebileceğini savunuyordu. Ona göre İngiltere, Osmanlı Devleti ile yaptığı ittifaktan yararlanarak Filistin’i gerçek sahipleri olan yahudilere bırakmaya Sultan’ı ikna edebilirdi. Türk İmparatorluğu’nun zaafları ve dünyanın gidişatı dikkate alındığında yahudilerin Filistin’i ele geçirmeleri uzak ihtimal değildi. Dolayısıyla İngiltere hükümeti çok geç olmadan Osmanlı Devleti ile irtibata geçip Filistin’e Yahudi göçü meselesini halletmeliydi.[1]
Rev. James Bicheno, David Levi, Rev. William Whiston, Dr. Joseph Priestley, President John Adams
Bicheno’nun hayalini kurduğu girişim, 1830’larda meydana gelen iki önemli gelişmenin akabinde Ağustos 1840’ta gerçekleşecekti. Birinci önemli gelişme, hıristiyan siyonistlerin 1830’ların İngiltere’sinde etkinliklerini belirgin bir şekilde arttırmalarıydı. Charles Simeon (1759-1836), Edward Bickersteth (1786-1850) ve William March (1775-1864) gibi çok etkili din adamlarının yahudilerin Filistin’e dönmeleri fikrini yoğun olarak işlemeleri İngiltere parlamentosunda ve İskoç kilisesinde belirgin etki göstermeye başlamıştı. Simeon, evangelist anlayışın Anglikan kilisesinde güçlü bir etkiye sahip olmasının mimarı olarak adlandırılırken, halefi sayılabilecek Bickersteth ise dönemin en güçlü hıristiyan siyonist din adamı olarak görülüyor ve hıristiyan siyonist çabalarıyla bilinen siyasetçi Lord Ashley’nin manevi akıl hocası (spiritual mentor) şeklinde tanımlanıyordu.[2] Anthony Ashley Cooper[3] (1801-1885), İngiltere siyasetinde ve hıristiyan siyonist faaliyetlerde adından sıkça söz ettiren bir isimdi.[4]
Mısır Krizi ve Yahudilerin Filistin’e Göç Planının Şekillenmesi
İkinci önemli gelişme ise 24 Haziran 1839’da Mısır ordusu ile Osmanlı ordusunun karşı karşıya geldiği savaşın kısa sürede Osmanlı ordusunun yenilgisiyle sonuçlanmasıydı. Gelişmelerin statükoyu İstanbul aleyhine değiştirebileceği endişesi üzerine İngiltere’nin öncülüğünde beş büyük devletin (İngiltere, Fransa, Avusturya, Prusya ve Rusya) ortak tavrıyla krizin çözüme kavuşturulmasına karar verildi ve 27 Temmuz’da taraflara bildirildi. Lord Palmerston, Mısır krizinin çözülmesi için yoğun çaba harcamasına rağmen Fransa ile fikir ayrılıkları giderilemeyince diğer dört devlet ile 15 Temmuz 1840 tarihli Londra Antlaşması imzalanarak Mehmet Ali Paşa’nın yetki alanının Mısır ile sınırlandırılması hususunda önemli bir adım atıldı.[5]
Filistin bölgesini de içine alan Mısır krizi 1830’larda ciddi anlamda güç kazanan İngiliz hıristiyan siyonistler tarafından yahudileri Filistin’e döndürmek için bir fırsata dönüştürülmeye çalışıldı. Bu girişimin baş aktörü Lord Shaftesbury idi. Yahudilerin Filistin’e dönmeleri fikrinin hayata geçirilmesi hususunda Lord Shaftesbury’nin 1830’ların güçlü Dışişleri Bakanı Lord Palmerston üzerindeki belirgin etkisi sıkça zikredilen bir husustur. Lord Shaftesbury, İngiltere siyasetinde muhafazakâr (Tory) kesime mensup olmasına rağmen eşi Lady Emily Cowper vesilesiyle liberal (Whig) kanadın güçlü ailelerinden biriyle kuvvetli bağ kurmuştu. Lord Shaftesbury’nin konumuz açısından önemli olan kuvvetli bağlantılarını belirtmek gerekirse, kayınpederi Lord Cowper, eşinin dayısı ve 1834-1841 yılları arasında aralıklarla başbakanlık görevinde bulunan Lord Melbourne ve daha önemlisi kayınvalidesi Lady Cowper’ın 1839’da evlendiği Dışişleri Bakanı Lord Palmerston isimleri öne çıkmaktadır. Lord Palmerston 1830-1851 yılları arasında dışişleri bakanlığı ve 1855-1865 yılları arasında da başbakanlık görevinde bulunmuştu.[6]
1839-40’ta Mısır krizi uluslararası gündemi meşgul ettiği zaman Lord Shaftesbury, kutsal metinlerde yer alan kehanetin, yani yahudileri Filistin’e döndürme zamanının geldiği kanaatine ulaşmıştı. Beş büyük devlet[7]yahudilerin can ve mal güvenliğini sağlayabilirse, hızla artan sayıda yahudi Filistin’e dönebilirdi. Bunun için üst düzey yetkililerle irtibata geçmeliydi. 24 Temmuz 1840 tarihli günlüğüne göre, konuyla ilgili notlarını toplayıp Lord Palmerston ile görüşmeye karar verdi.[8] Bu konudaki fikirlerini daha önce 1839 tarihli Quarterly Review dergisinde yayımlamış ve ana fikir olarak yahudilerin Filistin’e dönüşü sağlandıktan sonra Osmanlı hâkimiyetinde fakat İngiltere’nin himayesinde başkenti Kudüs olan bir yahudi ulus devleti (Jewish national homeland) kurulmasını dile getirmişti.[9]
Lord Shaftesbury, Lord Palmerston ile planladığı görüşmeyi 1 Ağustos 1840’ta gerçekleştirdi. O gün akşam yemeğinden sonra baş başa kalınca Filistin’e yahudi göçü projesini uzun uzun anlatma fırsatı buldu. Müzakereler sırasında sorulara ikna edici cevaplar vermeye çalıştı, zira Palmerston’ın oynayacağı rolün önemini düşünerek onun Tanrı tarafından bu görev için seçildiğine inanmaktaydı. Dışişleri bakanı bir hıristiyan siyonist değildi ama sıkı bir İngiliz emperyalisti olduğundan Lord Shaftesbury ülke çıkarları lehine argümanları sıralayarak yahudilerin Filistin’e dönmeleri projesine ikna etmeye çalıştı.[10] Lady Palmerston kaynaklı bilgilere göre, Lord Palmerston sadece Lord Shaftesbury’nin ricasıyla değil 1830’larda İngiliz siyasetinde çok etkin olan ve yahudileri Filistin’e döndürmeye kuvvetle inanan hıristiyan siyonist kesimin nüfuzunu da dikkate almıştı.[11] Sonunda dışişleri bakanı konuyla ilgileneceğine dair söz verdi.
Kudüs’te ağlama duvarı (İÜ Ktp., Albüm, nr. 90775)
İngiltere’nin Filistin’e Yahudi Göçü Girişimi
Dışişleri bakanının sözünde samimi olduğu kısa sürede belli oldu. 11 Ağustos 1840 tarihinde İngiltere’nin İstanbul büyükelçisine yazılı talimat vererek, Avrupa’da bulunan yahudilerin Filistin’e dönüşünü kolaylaştırabilmek için Osmanlı hükümeti nezdinde girişiminde bulunmasını istedi. Talimatın tam metni şöyleydi:
Lordum,
Avrupa’ya dağılmış olan yahudiler arasında şu anda uluslarının Filistin’e döneceği zamanın yaklaştığına dair güçlü bir inanç var ve buna bağlı olarak oraya gitme arzuları giderek daha keskin hale gelmiş ve bu arzularını gerçekleştirecek yolları düşünmeye daha yoğun biçimde yönelmişlerdir. Avrupa yahudilerinin büyük servetlere sahip oldukları herkesçe bilinmektedir; onların büyük bir kısmının yerleşmek için seçebileceği herhangi bir ülke, beraberlerinde getirecekleri zenginlikten önemli ölçüde fayda sağlayacağı açıktır.
Mehmet Ali kendisine yapılacak olan birinci veya ikinci teklifi[12] kabul etsin veya etmesin, her iki durumda da Sultan’ın yahudilerin Filistin’e dönmelerini ve oraya yerleşmelerini teşvik etmesi büyük bir önem arz edecektir. Çünkü, beraberlerinde getirecekleri zenginlik, Sultan’ın egemenlik alanındaki kaynakları arttıracaktır ve eğer yahudi halkı, Sultan’ın izni, koruması ve daveti üzerine [Filistin’e] dönerse, Mehmet Ali’nin veya halefinin gelecekteki kötü planlarına karşı bir engel teşkil edecektir.
Ekselansları, bu hususları gizli bir şekilde Türk hükümetinin dikkatine sunmanız ve Avrupa yahudilerinin Filistin’e dönmeleri için sadece teşvikte bulunmalarını şiddetle tavsiye etmeniz gerekmektedir.
Açıktır ki, kişisel güvenlik ve mülkiyet güvencesi, böyle bir davetin temeli olacaktır; ayrıca tüm keyfi işlemler ve otorite suistimalleri önlenmediği, yahudi ve müslümanların eşit adaletle yargılanacaklarından emin olabilecekleri tarafsız mahkemeler kurulmadığı sürece bu tür bir güvenliğin mümkün olamayacağı da aşikârdır.
Ancak Sultan’ın yahudilere vereceği teşvik, pratikte onların büyük bir kısmının Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yerleşmesine yol açmasa bile, yine de onların lehine bazı yasaların çıkarılması, Avrupa’daki yahudiler arasında Sultan’a karşı dostça bir tutumun yayılmasına yol açacaktır ve Türk hükümeti, tek bir fermanla birçok ülkede yararlı dostlar edinmenin, Sultan’ın davası açısından ne kadar avantajlı olacağını kısa sürede görecektir.[13]
Mescid-i Aksâ’nın Harem-i şerif’in içinden Kubbetü’s-sahre yönünden çekilmiş bir fotoğrafı
(İÜNEK, II. Abdülhamid Han Fotoğraf Albümleri, nr. 90502/23)
Osmanlı Devleti’nin Tepkisi ve Girişimin Sonuçsuz Kalması
Tam metni Türkçeye ilk defa aktarılan İngiltere Dışişleri Bakanlığı talimatı, alanında tek olma hüviyetine sahiptir, zira İngiltere hükümetinin Filistin’e yahudi göçü konusunda Osmanlı hükümeti nezdinde resmî başka bir girişimi söz konusu değildir. Son derece önemli olan bu metin kısaca analiz edilecek olursa şu hususlara dikkat çekmek yerinde olur. Birincisi, İngiliz hıristiyan siyonistlerin o dönemde hararetle savundukları yahudilerin Filistin’e dönüş fikrinin İngiltere Dışişleri Bakanlığınca benimsendiğini göstermesidir. İkincisi, bu sıra dışı müracaatın kabul edilebilmesi için yahudilerin sağlayacağı olası maddi katkının yanı sıra Mehmet Ali Paşa hanedanına karşı tavır alacakları varsayımı ile Osmanlı Devleti’nin ihtiyacı olan iki unsurun öne çıkarılmasıdır.
Müteakip paragraflardaki yer alan hususlar ise hıristiyan siyonistlerin ricasından ziyade Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’ın Osmanlı Devleti hakkında kendi gündemiyle alâkalı görünmektedir. Bunlardan öncelikli olanı, Osmanlı mülkünde güvenlik zaafının ve keyfiliğin giderilmesiyle birlikte müslim ve gayrimüslim her Osmanlı vatandaşının emin olabilecekleri bir yargı sisteminin kurulmasıdır. Lord Palmerston, bütün bunlara rağmen Avrupalı yahudilerin Osmanlı topraklarına yerleşmek isteyeceğinden emin değildir. Bu nedenle son cümlesinde, alınacak güvenlik tedbirlerine ve çıkarılacak teşvik yasalarına rağmen yahudi göçünün gerçekleşmeyebileceğine işaret ederek en azından Avrupalı yahudilerin Osmanlı’ya karşı dostane tavır sergilemelerine yol açacağı var sayımında bulunur ve bunun da küçümsenmeyecek bir getiri olacağını belirtir.
Lord Palmerston, büyükelçiye gönderdiği yazı hakkında hıristiyan siyonistlerin âdeta siyasî önderi sayılan Lord Shaftesbury’ye bilgi verir ve büyükelçiye Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa ile yahudilerin himaye ve teşvik edilmeleri hususunu görüşmesi talimatını verdiğini de belirtir.[14] Konuyla ilgili takibini sürdüren Palmerston, Eylül ayında “Yahudileri Filistin’e dönmeye davet etmeleri hususunda Bâbıâli’ye yaptığımız teklifin peşini bırakma. Konuyla yakından ilgili olan dindar kesimin[15] bu ülkedeki etkisinin ne kadar büyük ve bağlantılarının ne kadar geniş olduğunu ve yahudilerle ilgili teklifimizi yerine getirirse Sultan’a ne kadar önemli katkı yapacağını tahmin edemezsin. Bu girişimle çok sayıda varlıklı kapitalistin ülkesine geleceği, iş imkânlarını arttıracağı ve imparatorluğunu zenginleştireceği için Sultan’a ciddi faydalar sağlayacağı”[16] notunu büyükelçiye iletir.
Bununla birlikte, Büyükelçi Ponsonby’nin Yahudilerin Filistin’e dönmesi projesi hakkında Palmerston kadar bilgilendirilmediği ve tabir caizse hıristiyan siyonist çevrenin baskısına da maruz kalmadığı anlaşılmaktadır. En azından İngiltere Dışişleri Bakanı kadar konuya istekli yaklaşmadığı bilinmektedir. Bu isteksizlik konunun Osmanlı hükümetine iletiliş takvimine de yansımış görünmektedir. Palmerston’ın talimatı mealen Ponsonby’nin 31 Aralık 1840 tarihli yazısı ile Osmanlı hükümetine iletildiğinde Londra Büyükelçisi Mehmet Şekip’in aynı konu ile ilgili 2 Aralık 1840 tarihli yazısı ile hükümet konudan neredeyse bir ay önce haberdar olmuştu.[17] Mehmet Şekip, Lord Palmerston’ın kendisi ile şahsen görüşerek İngiltere’de bulunan bazı yahudi ailelerin Beriyyetü’ş-Şâm’a[18] göç ederek arz-ı Filistin taraflarında “iskân ve ikamete” istekli olduklarından, bunların Osmanlı vatandaşlığını kabul edeceklerinden, siyaseten faydalı olacaklarından ve Osmanlı Devleti’nin de bunları kabul edip himayesine alması gerektiğinden bahsettiğini belirtmektedir.[19]
Kudüs’te bulunan Osmanlı askerleri
Osmanlı hükümeti, zikredilen belgelerde geçen iki hususu önemsemiş görünmektedir. Birincisi, İngiltere’de yaşayan bazı yahudi ailelerin Beriyyetü’ş-Şâm bölgesine göç ederek yerleşmek istedikleri ve söz konusu aileler varlıklı olduklarından yerleştikleri bölgenin kalkınmasına önemli katkı yapacakları hususudur. Bu hususun müzakerelerinde iki fark dikkat çekmektedir. Birincisi, Lord Palmerston’ın büyükelçiye talimatında vurgu tamamen Avrupalı yahudiler hakkında iken Osmanlı resmî müzakerelerinde sadece İngiltere yahudilerinin göç isteği ele alınmıştır. Bu fark, muhtemelen, Şekip Efendi’nin yazısında sadece İngiltere yahudilerine atıf yapılmasından kaynaklanmaktadır. İkincisi, Şekip Efendi, söz konusu yahudi ailelerin Filistin topraklarında “iskân ve ikamet” etmek istediklerini belirtmesine rağmen Osmanlı hükümeti müzakerelerinde Filistin’in adının dahi geçmemesi dikkat çekmektedir.
Lord Palmerston’ın yahudileri Beriyyetü’ş-Şâm bölgesine naklederek yerleşmelerini sağlamak için izin ve teşvik talebine verilecek olumsuz cevap konusu Osmanlı hükümetini epeyi meşgul etmiş görünmektedir. Zira, Osmanlı Devleti’ni desteklediğini ve Osmanlı topraklarının imarına katkı yapmaya çalıştığını düşündükleri Palmerston’ın talebini reddederken onu üzmeyecek ifadeleri seçmek için özel çaba sarf etmek durumunda kalmışlardı. Teklifin iyi niyetle yapıldığına kani olduklarını belirttikten sonra Osmanlı yönetiminin “kavânîn-i cedîde ve idare-i adliye”de yapmakta olduğu iyileştirme çalışmalarının henüz tamamlanmadığından ve özellikle Beriyyetü’ş-Şâm bölgesinde “usûl-i cedîde”nin icrasına başlanamadığından yahudilerin oralara nakledilmelerinin henüz sırası gelmediği belirtilmişti. Sadaret telhisinde zikredilen bu görüşlere ilave olarak irade kısmında yahudilerin Beriyyetü’ş-Şâm bölgesine “nakil ve iskânının” ileride birçok zararının ortaya çıkacağı zikredildikten sonra bu hususun “savuşturulması” için yapılan öneriler uygun bulunmuştu.[20]
Devam etmekte olan Mısır meselesinde Osmanlı Devleti’ne en güçlü desteği veren İngiltere’nin talebine verilen olumsuz cevap Büyükelçi Ponsonby’yi tatmin etmemiş olacak ki müteakip günlerde büyükelçilik baş tercümanı Pisani, Hariciye Nazırı Reşit Paşa’yı birkaç defa ziyaret ederek yahudilerle ilgili hususlarda karar değişikliği beklentilerini dile getirmişti. Hariciye nezaretine iletilen hususlar Meşihat makamında toplanan Meclis-i Hâs’da tekrar müzakere edildikten sonra İngiltere’den gelmesi düşünülen yahudilerin orada alıştıkları tarz bir muamele görmek isteyeceklerinden ve onlara özel bir usul geliştirilmesinin bir ülkede “iki sûret-i idare” anlamına geleceğinden, bunun da mümkün olamayacağından bahisle şimdilik gelmemelerinin daha uygun olacağı belirtildi.[21]
Sonuç olarak, 1830’lara gelindiğinde belirgin bir güce ulaşan İngiliz hıristiyan siyonistlerinin girişimleri sonucu İngiltere Dışişleri Bakanlığı, Osmanlı Devleti’ne resmî müracaatta bulunarak Filistin’e yahudi göçünün gerçekleşebilmesi için izin ve destek talebinde bulundu. Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’ın konuyla ilgili olarak 11 Ağustos 1840 tarihinde Büyükelçi Lord Ponsonby’ye gönderdiği talimat, Filistin’e yahudi göçü meselesinin aşamaları bakımından bir dönüm noktası niteliğindedir ve bu anlamda eşsiz bir belgedir. Zira İngiltere hükümeti bu hususta Osmanlı Devleti’ne başka bir resmî girişimde bulunmamıştır. Talebin yahudi siyonizminden elli küsur sene önce Osmanlı Devleti’nin ilişkilerini önemsediği bir ülkeden gelmiş olması da ayrıca dikkat çekilmesi gereken önemli bir husustur. Osmanlı Devleti, oldukça zor durumda olmasına rağmen konuyu detaylı bir şekilde müzakere ettikten sonra net bir şekilde reddetmiştir. İngiltere’ye verilecek olumsuz cevabın şekillenmesinde Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa önemli rol oynamış ve bu durum Sultan Abdülmecid tarafından takdirle karşılanarak kayda geçirilmiştir.
[1] Norman Rose (ed), From Palmerston to Balfour: Collected Essays of Mayir Vereté, Frank Cass, London 1992, s. 128-129.
[2] Donald M. Lewis, The Origins of Christian Zionism: Lord Shaftesbury and Evangelical Support for a Jewish Homeland, Cambridge University Press, New York 2013, s. 63. Hıristiyan siyonizminin bu dönemde İngiltere’deki güçlü temsilcileri hakkında bk. aynı eser s. 60-66.
[3] 1811-1851 arası Lord Ashley, Lordlar Kamarasının önemli isimlerinden olan babasının 1851’de ölümünün ardından ise Lord Shaftesbury unvanıyla anıldı.
[4] Lord Shaftesbury’nin İngiliz siyasetindeki etkin yeri ve hıristiyan siyonizmine katkıları hakkında Edwin Hodder tarafından yayımlanan hatıratı esas alınarak yapılan bir çalışma için bk. H. Şule Albayrak, “İngiliz Aristokrasisi ve Hıristiyan Siyonizmi: VII. Shaftesbury Örneği”, Milel ve Nihal, 20(2) 2023, s. 135-165.
[5] Mısır krizinin detayları için bk. Muhammed H. Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), Eren Yayıncılık, İstanbul 1998, s. 131-175.
[6] Lord Shaftesbury’nin ilişki ağı ve genel olarak siyasetteki etkinliği ile ilgili olarak bk. Lewis, The Origins of Christian Zionism, s. 107-112.
[7] Mısır krizi münasebetiyle bir araya gelen İngiltere, Fransa, Avusturya, Prusya ve Rusya devletlerini kastediyor.
[8] Hodder, age., s. 310.
[9] Stephen Sizer, Christian Zionism: Road-map to Armageddon?, Inter-Varsity Press, Nottingham 2010, s. 57.
[10] Shaftesbury’nin günlüğündeki 1 Ağustos tarihli notlar için bk. Hodder, age., s. 310-311.
[11] Charles Webster, The Foreign Policy of Palmerston, 1830-1841, II, G. Bell and Sons, London 1969, s. 761.
[12] Mehmet Ali Paşa’ya yapılan birinci teklife göre, on gün içinde kabul etmesi halinde Mısır vilayetine ilave olarak Akka bölgesi kaydı hayat kendi yönetimine bırakılacaktır. İkinci teklife göre, on gün içinde kabul etmediği takdirde ikinci on gün içinde kabul etmesi halinde Mısır vilayeti kendisi ve vârislerinin yönetimine bırakılacaktır. İkinci teklif de süresi içinde kabul edilmez ise Sultan her iki tekliften de vazgeçme hürriyetine sahip olacaktır. Bk. Kutluoğlu, age, s. 162.
[13] The National Archives, FO, 78/390, Palmerston to Lord Ponsonby, no. 134, Foreign Office, August 11, 1840. Belgenin orijinaline ulaşmamı sağlayan kıymetli meslektaşım Ebrar Küçükaşçı’ya çok teşekkür ederim.
Talimatın İngilizce tam metni:
My Lord,
There exists at present among the Jews dispersed over Europe a strong notion that the Time is approaching when their nation is to return to Palestine; and consequently, their wish to go thither has become more keen, and their thoughts have been bent more intently than before upon the means of realizing that wish. It is well known that the Jews of Europe possess great wealth; and it is manifest that any country in which a considerable number of them might choose to settle, would derive great benefit from the riches which they would bring into it.
Whether Mehemet Ali accepts the first or the second offer which is to be made to him, in either case, it would be of manifest importance to the Sultan to encourage the Jews to return to, and to settle in Palestine, because the wealth which they would bring with them would increase the resources of the Sultan’s dominions; and the Jewish people, if returning under the sanction and protection and at the invitation of the Sultan, would be a check upon any future evil designs of Mehemet Ali or his successor.
I have to instruct Your Excellency to bring these considerations confidentially under the notice of the Turkish government, and strongly to recommend them to hold out every just encouragement to the Jews of Europe to return to Palestine.
It is obvious that full and complete security for person and property is the necessary foundation upon which any such invitation could rest; and it is also manifest that no such security could exist unless all arbitrary proceedings and all acts of capricious authority can be prevented, and unless some impartial courts of justice can be constituted, before which Jew and Mahometan might be equally sure of obtaining a just sentence.
But even if the encouragement held out by the Sultan to the Jews were not practically to lead to the settlement of any great number of them within the limits of the Ottoman Empire, still the promulgation of some laws in their favour would spread a friendly disposition towards the Sultan among the Jews in Europe; and the Turkish government must at once see how advantageous it would be to the Sultan’s cause thus to create useful friends in many countries by one single edict.
[14] Lord Shaftesbury’nin 24 Ağustos tarihli günlüğü. Hodder, age., s. 311.
[15] Hıristiyan siyonistleri kastediyor olmalı.
[16] Webster, The Foreign Policy, s. 762.
[17] Bu isteksizlik halinin literatüre yansıması için bk. Webster, The Foreign Policy, s. 762.
[18] Bugünkü Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün’ü kapsayan Bilâdü’ş-Şâm ile aynı mânada kullanılan bir tabir.
[19] BOA, İ.MSM, 35-1006, ek 2, 7 Şevval 1256/2 Aralık 1840.
[20] BOA, İ.MSM, 35-1006, ek 3, 27 Zilkade 1256/20 Ocak 1841.
[21] BOA, İ.MSM, 35-1007, 3 Zilhicce 1256/26 Ocak 1841.