İstinsahtan Neşre Kitabın Bitmeyen Çilesi
Orhan Ençakar
28 Haz, 2024
İstinsahtan Neşre Kitabın Bitmeyen Çilesi
Orhan Ençakar
28 Haz, 2024

Kitap telif, tercüme, istinsah ve neşir faaliyetlerinin önü alınamayan en büyük sorunu hiç şüphesiz bu süreçlerde ortaya çıkan hatalar ve eksikliklerdir. İmam Şâfiî’nin kendi kitabı er-Risâle’yi otuz küsur kere okutup her seferinde tashih ettiği ve en sonunda “Allah, kendi kitabından başka hiçbir kitabın kusursuz olmasını murat etmemiştir” dediği mâlûmdur (Beyhakī, Menâḳıbü’ş-Şâfiʿî, thk. Seyyid Ahmed Sakar, Kahire: Mektebetü Dâru’t-turâs, 1390/1970, 2/36). Geçmişte kitapların çoğaltılması “verrâk” denilen müstensihler tarafından eserlerin teker teker yazılmasıyla yapılırdı. Her istinsah yeni bir hata riskini de beraberinde getirirdi. Bugün modern matbaalarda bir eserin aynı anda binlerce kopyası basılabiliyor. Matbaa kitapların tek tek istinsah edilmesinden kaynaklanan hataları önlese de söz konusu olan, klasik eserlerin el yazması nüshalarından neşri olunca burada matbaanın da pek bir faydası olmamaktadır. Zira eserin matbaaya gitmeden önce el yazması nüshalarından doğru bir şekilde okunup baskıya hazır hale getirilmesi gerekmektedir. Bu eserlerin neşrinde kullanılan el yazmalarının nitelikli nüsha (müellif nüshası, mukabele edilmiş, tashihli vb.) olmaması durumunda ise hata kaçınılmazdır.

İstinsah ve neşir faaliyetlerinin tüm bu zorluğu yanında sağlamış olduğu prestij ve maddi gelir cazibesi, dünden bugüne ehil olmayan kişileri de bu alana çekmiş, bu durum hataların daha da artmasına sebebiyet vermiştir. Tarihte kitap istinsah edip evine ekmek götürenler, ekmeğin yanına katık olarak dua veya beddua da almışlardır. Günümüzde neşir faaliyetleri yapanlar da aynı kaderi paylaşmakta ve kötü neşirler bilginin yanlış aktarılmasına sebebiyet verdiği için eleştirilere hedef olmaktadırlar. Konunun önemine binaen istinsah ve neşirdeki hatalarla ilgili geçmişte ve günümüzde birçok eleştirel eser de yazılmıştır. Örneğin Râgıb el-İsfahânî Muḥâḍarâtü’l-üdebâʾ ve muḥâverâtü’ş-şuʿarâʾ ve’l-büleġāʾ isimli meşhur edebî eserinin 11. bölümünü bu konuya ayırmıştır. İlmin yazılması ve nakledilmesi esnasında yapılan hatalarla ilgili bu bölümde geçmişten ilginç örnekler bulunur. Bunlar içinden bir rivayete göre Keysân isimli biri çok hata yapmasıyla mârufmuş. Keysân duyduğunu yanlış not eder (müsvedde), notunu deftere yanlış kaydeder (temize çekme) ve sonra da defterden yanlış okur (rivayet) ve böylece bilginin yazımı ve aktarımı esnasında en az üç kere hata edermiş (Râgıb el-İsfahânî, Muḥâḍarâtü’l-üdebâʾ, 138). Hadis rivayetleri de bu hatalardan nasibini almıştır. Örneğin “Gusül” (الغسل) kelimesindeki “gayn” harfini “ayn” zannedip kelimeyi “asel/bal” (العسل) diye okuyarak “Peygamber Efendimiz cuma günü gusletmeyi severdi, (كان النبي يحب الغسل يوم الجمعة) diyeceği yerde “balı severdi” (كان النبي يحب العسل يوم الجمعة) diyerek hadis rivayet edenler olmuştur. Yine sarımsak anlamına gelen “sûm” (الثوم) kelimesini uyku anlamına gelen “nevm” (النوم) kelimesiyle karıştırıp “Peygamber Efendimiz tencere(de pişmiş olanı) dışında (çiğ)sarımsağı sevmezdi” (كان النبي يكره الثوم إلا في القدر) okuyacağı yerde “tencere dışında uyumayı sevmezdi” (كان النبي يكره النوم إلا في القدر) şeklinde okuyanlara rastlamak da mümkündür (Râgıb el-İsfahânî, Muḥâḍarâtü’l-üdebâʾ, 139). Bu ve benzeri bazan anlamlı bazan anlamsız hatalar tarih boyunca hep yapılagelmiştir.

Yakın tarihte yapılan neşir ve tercümelerdeki hatalara dair Orhan Şaik Gökyay’ın makalelerinden oluşan Destursuz Bağa Girenler kitabı ve kitapta dile getirilen yanlış anlamalar içinde muhtemelen en meşhuru “Pire ile İzdivaç” hikâyesi herkesin mâlûmudur (Orhan Şaik Gökyay, Destursuz Bağa Girenler, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1982, 262-266). Tarih alanında yapılan neşirlerdeki hatalar hakkında ise Yusuf Hakan Erdem’in Tarih-Lenk Kusursuz Yazarlar, Kâğıttan Metinler isimli eleştirel eseri modern zamanlarda kaleme alınmış dikkat çekici çalışmalar arasındadır.

Kitapların her devirde mâkûs talihini temsil eden hatalar ve eksikler telif, tercüme, istinsah ve neşrin ne kadar zor bir iş olduğunun belki de en açık kanıtıdır. Hele bu neşir, harflerin noktalarının pek kullanılmadığı Arapça veya Osmanlı Türkçesiyle yazılmış klasik bir eserin el yazmaları üzerinde yapılıyorsa yukarıdaki örneklerden anlaşıldığı üzere iş birkaç kat daha zorlaşır. Bu sebeple tenkitli ve tahkikli neşirlerde eserin mümkünse mevcut bütün nüshalarını inceleyip, gerektiğinde nüsha şeceresi çıkararak en nitelikli nüshalar üzerinden neşir yapmak, eserlerin dijital nüshalarına erişimin kolaylaştığı günümüzde çok daha zorunlu hale gelmiştir. Nüshalara ulaşmak bu kadar kolaylaşmışken eserin sadece bir iki nüshası üzerinden yapılacak neşirlerde nüshadan kaynaklanan hatalar artık mâzur görülmeyecektir. Dijital veri tabanlarında eserlerin birçok el yazmasını aynı anda karşılaştırma ve nüsha okumada yapay zekâdan destek alma imkânına sahip olduğumuz günümüzde klasik eserlerin tahkikli neşrinde hataların asgariye inmesi beklenmektedir. Nitekim İSAM, bu hataları asgariye indirebilmek için, alanın uzmanları tarafından belirlenmiş İSAM Tahkikli Neşir Esaslarını (İTNES) oluşturmuş ve yayımlamış olduğu tüm tahkikli neşirlerde bu esaslara dikkat ederek ilmî kriterlere uygun bir standardın oluşmasında önemli katkılar sunmuştur.

Nitelikli neşir imkânları giderek artsa da klasik eserlerin tenkitli ve tahkikli neşirlerinde hata ve eksikler hâlâ devam etmektedir. Burada bu neşirlerin kusurlarından bahsetmek yerine geçmişte okumak/okutmak istediği eserin doğru düzgün bir nüshasına erişememiş bir ilim ehlinin kifayetsiz müstensihler ve onların çoğalttığı nüshalar hakkındaki şikâyetlerini paylaşmak istiyorum. Amacım, klasik eserlerin neşrinde nitelikli nüsha bulmanın pek kolay olmadığını ve bu uğurda eserin mümkünse mevcut tüm nüshalarını inceleyip bir iki nüsha ile iktifa etmemenin önemini vurgulamaktır.

Sağlam bir nüsha istinsah edebilmek için hayli gayret sarf eden ve bu konudaki şikâyetlerini çekinmeden dile getiren kişilerden biri Muhammed b. Ali’dir. X./XVI. yüzyılın ikinci kısmında yaşadığı anlaşılan ve muhtemelen bir müderris veya kadı olan Muhammed b. Ali, Receb 995’te (Haziran 1587) istinsahını tamamladığı nüshanın sonuna düştüğü uzunca bir notta müstensihleri tabiri caizse yerden yere vurmuştur. İstinsah ettiği eser Sadrüşşerîa’ya (ö. 747/1346) ait Şerhu’l-Vikâye isimli meşhur Hanefî fıkıh kitabıdır.

Şerhu’l-Vikâye nüshalarını toplayıp karşılaştırdığını söyleyen Muhammed b. Ali nüshalarda çok fazla hata olduğunu ve nüshaların birbiriyle örtüşmediğini görünce sinirlenmiş olmalı ki, müstensihler hakkında veryansın etmeye başlamış. Muhammed b. Ali sığır ve koyun çobanı olarak nitelendirdiği bir grup müstensihin yaptıkları işlerden sıkılıp köylerden şehirlere inmelerinden, biraz okuma-yazma öğrendikten sonra ulema kisvesine bürünerek kitap istinsah etmelerinden yakınır. Verdiği örneklerden anlaşıldığı üzere bu kifayetsiz müstensihler istinsah esnasında noktalı-noktasız harfleri birbirine karıştırmak, harflerin yerini değiştirmek suretiyle metinleri anlaşılmaz hale getirerek bazan komik bazan da vahim hatalara sebebiyet vermiş, tarihe mal olmuş el emeği, göz nuru klasik eserleri perişan etmişlerdir. Nüshaların bu durumunu üzülerek müşahede eden Muhammed b. Ali oturup kitabı kendisi istinsah etmek zorunda kalmış ve temiz bir nüsha oluşturabilmek için elinden gelen tüm gayreti sarf etmiştir. Sadece nüshayı istinsah etmekle de yetinmeyip alanın muteber kitaplarından önemli gördüğü meseleleri de derkenara not etmiştir. Tüm bunları yaparken derdinin ilim ve fazilet sahibi olduğunu ispat etmek olmadığını, şimdi ve gelecekte ilimle iştigal edenlerin gayretini canlı tutmak ve bu tür hatalı nüshalar yüzünden heveslerinin kırılmasını önlemek olduğunu dile getirerek sözlerini bitirmiştir.

Muhammed b. Ali’nin nüsha sonuna yazdığı bu notta dile getirdiği istinsah hataları hemen her kitabın el yazmaları için geçerlidir. İstinsah hatalarından bezmiş, bıkmış usanmışların duygularına tercüman olmuş Muhammed b. Ali’nin kifayetsiz müstensihler hakkındaki eleştirilerini içeren tarihî belge niteliğindeki bu önemli notunun Türkçe tercümesini (Orhan Şaik Gökyay’ın Destursuz Bağa Girenler isimli eserinden mülhem bir başlıkla) sizlerle paylaşarak sözlerimi hitama erdirmek istiyorum.

Destursuz Kitaba Girenler, Ham İken Piştim Diyenler:
Kifayetsiz Müstensihler

Şerhu’l-Vikâye nüshalarını toplayıp birbiriyle mukabele ettiğimde çoğunun tahrif edilip bozulduğunu gördüm ve aralarında hiçbir uyum bulamadım.

Bunun sebebi şudur ki, cahil sığır ve koyun çobanları ve benzeri kişiler, yaptıkları işten bıkıp yurtları olan köyleri terk ederek ilim tahsil etmek için şehirlere indiler. Şehirde alfabeyi öğrenmeye başladılar. Üç beş yıl devam edip işin hakkını veremeyince onu bırakıp bu sefer alfabeyi öğrendikleri tarzda Emsile’yi öğrenmeye giriştiler. Böylece kısa bir süre içinde âlim kisvesine bürünüp kendilerini ilim ehli zannettiler. Oysa onların malumatı cehaletten başka bir şey değildir. Bunlar usûl, füru ve diğer ilimlere dair kitaplar istinsah ettiler. Ama “sâd” (ص) ile “dâd”ı (ض), “tı” (ط) ile “zı”yı (ظ) (noktasız harf ile noktalıyı) birbirinden ayıramadılar. “Racül” (الرجل) kelimesindeki “ra” üzerine nokta koyup “cim”in noktasını koymadılar ve bu kelimeyi “Zuhal/Satürn” (الزحل) zannettiler. “Attar”ı (العطار) “Utarid” (العطارد), “mahbûb”u (المحبوب) “mecbûb/cinsel uzvu kopuk” (المجبوب) ettiler. “Kalb”i (القلب) “balak/alacalık”a (البلق), “şekl”i (الشكل) “keçkel”e (الكجكل) çevirdiler.

Evet! Kâtipler ehli ilim olup hataları da az olursa mâzur görülürler. Ancak cahil kâtipler anlamlarını çıkaramadıkları için lafızları (rastgele) kalıplara döktüler ve bu sebeple kınandılar ki bunu (fazlasıyla) hak ettiler. Bunların yazdıkları nasıl mâzur görülebilir!? Bunların öncelikle cahillikten kurtulup çoğalttıkları kitaplardaki hataları düzeltmeleri gerekir. Ancak bu şekilde kınanmaktan kurtulabilirler, hatta okuyuculardan hayır dua dahi alabilirler.

İşte bu sebeple ben elimdeki nüshayı tashih edebilmek için büyük bir ciddiyetle tüm gayretimi sarf ettim. İstifadesi mümkün olacak şekilde nüshayı tashih ve tekmil etmeye çalıştım. İsimlerini zeyildeki tabloda verdiğim alanın muteber kitaplarından bazı önemli meseleleri derkenara not ettim. Şerhin içindeki “Kitâbu’t-tahârât”, “Kitâbu’s-salât” vb. kitapları musannifin zikrettiği tertip üzere numaralandırıp asıl nüshadaki varak numarasını da lacivert mürekkeple yazdım.

Tüm bu işleri yaparken maksadım fazilet ve kemal izharı değildi. Aksine şimdi ve gelecekte talebelerin iştiyaklarını bâki kılmak/canlı tutmaktı. Bu fakiri hiçbir zaman hayır duadan unutmasınlar. Melik-i Müteâl onlara merhamet eylesin.

Yazan: Muhammed b. Ali
Tarih: Recep 995 (Haziran 1587)
Kaynakça: Şerhu’l-Vikâye, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Nadir Eserler, AY4594, 256
b

İSAM Bülteni‘ne

Abone Ol!

İSAM Bülteni‘ne

Abone Ol!