Japonya’da Dinî Çalışmalar ve İslam
Yaklaşık bir asır evvel,Tokyo sokaklarında dolaşan bir yabancı Shibuya caddesine gelince gözlerini müslümanlara ait bir ibadethanenin tabelasına çevirir ve binayı uzun uzun seyre dalar. İçeriden yankılanan ezanın sesi, cemaatin varlığı ona güç verir. O şehirde o topraklarda bir destanı başlatmanın vakti gelmiştir artık, diyerek harekete geçer. Dünyanın en doğusunda, güneşin ilk doğduğu yerde, İslam adına çabalayanların sevincine ortak olur ve bir daha ayrılamaz buralardan.
Adı Abdürreşit İbrahim, yazar, seyyah ve Rusya Türkleri’nin ilk siyasî temsilcisidir. Rusya’nın baskı ve zulmünden kaçmış, diyar diyar dolaşmış olan Osmanlı seyyahı, Japonya’da geleceğe dair umut dolu bir nesil ve değişime inanan bir millet görür. Zamanla ülkedeki küçük müslüman gruplarını organize eder ve o ibadethaneyi bir camiye dönüştürme gayretine ön ayak olur. İnşa edilen bu caminin imamlığını yapar ve ölümüne kadar İslâmiyet’in burada yayılması için çalışır. 1939 yılında onun gayretleriyle Japonya’da İslam dini resmî olarak tanınır.
Abdürreşit İbrahim Japon halkını tanıdıkça İslam’ın vurguladığı ilkelerle Japon kültüründeki saygı, misafirperverlik ve ahlakî değerler arasındaki benzerlikleri yakından görür ve Japonlar’ın kolayca müslüman olabileceğine olan inancı güçlenir. Bu inançla, Mehmet Âkif Ersoy ile mektuplaşırlar, bir gün Mehmet Âkif kürsüye çıkar ve o meşhur dizelerini dile getirir:
“Sorunuz, şimdi, Japonlar da nasıl millettir?
Onu tasvîre zafer-yâb olamam, hayrettir!
Şu kadar söyleyeyim: Dîn-i mübînin orada
Rûh-ı feyyâzı yayılmış, yalınız, şekli Buda.
Siz gidin, safvet-i İslâm’ı Japonlarda görün!
O küçük boylu, büyük milletin efrâdı bugün
Müslümanlıktaki erkân-ı siyânette ferîd;
Müslüman denmek için eksiği ancak tevhîd.”
Abdürreşit İbrahim’in iyimser bakış açısıyla başlayan umut dolu çabaları, Japon toplumunun büyük bir kısmının müslüman olmasıyla sonuçlanmamış olabilir, ancak Tokyo Camii’nin faaliyetleri sayesinde zaman içinde birçok Japon’un müslüman olduğu görülmüştür.
Abdürreşid İbrahim (1910)
Tokyo Camii: Doğu’nun İslam’a Açılan Penceresi
Tokyo’nun sakin ve karmaşık sokaklarında, geleneklerin ve modernizmin kesiştiği bir noktada, Tokyo Camii görkemli mimarisiyle Japon inanç ve kültürünün arasında yükselen bir sembol. Sadece müslümanların ibadet etmek için kullandığı bir mekân değil, aynı zamanda farklı kesimlerden insanların buluşma noktası haline gelen cami, muhabbet ve hoşgörü ortamı sunuyor. Burası, farklı kültürlerin İslam inancıyla buluştuğu ve etkileşimde bulunduğu bir merkez haline gelmiş. Bu durum, Tokyo Camii’nin sadece dinî bir yapı değil, aynı zamanda farklılıkları kucaklayan ve toplumsal uyumu teşvik eden bir simge olduğunu gösteriyor.
Tokyo Camii, Japonya’nın İslam’a olan ilgisinin bir yansıması olarak 1938 yılında inşa edilmiştir. Bu cami, Abdürreşit İbrahim’in liderliğindeki bir grup Türk göçmen tarafından kurulmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında birçok zorlukla karşılaşılmasına rağmen Tokyo Camii, Japonya’da İslam’ın varlığını ve önemini simgeleyen bir yapı olarak ayakta kalmıştır. Cami, zamanla Japon ve diğer uluslardan birçok müslümanın ibadet yerine dönüşmüş ve aynı zamanda Japon toplumuna İslam’ı tanıtan ve öğreten bir merkez haline gelmiştir. Tokyo Camii’nin tarihi, Japonya’daki dinî ve kültürel çeşitliliğin bir parçası olarak önemli bir yer tutarken caminin kendisi ise Japonlarla müslümanlar arasında anlayış ve hoşgörüyü teşvik eden bir rol oynuyor.
Yıllar içinde meydana gelen depremlerin yol açtığı tahribatlar sonucunda Tokyo Camii’nin yıkılmasıyla, Japonya’daki Kazan-Tatar Türkleri, araziyi Türkiye Cumhuriyeti’ne cami yapılması şartıyla bağışlamışlar. Bu bağış, Tokyo Camii’nin yeniden inşa edilmesi için önemli bir adım olmuş. Diyanet İşleri Başkanlığı da bu süreçte aktif bir rol üstlenmiş ve 2000 yılında Tokyo Camii’nin tekrar faaliyete geçmesini sağlamış. Bu süreçte, cami yeniden yapılarak hem Japon toplumuna hizmet etmeye devam etmiş hem de Türk-Japon dostluğunu daha da güçlendiren bir simgeye dönüşmüş. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gayretleri ve Kazan-Tatar Türkleri’nin bağışı sayesinde Tokyo Camii, Japonya’daki İslam’ın temsiliyetini güçlendirirken, toplumsal uyum ve hoşgörüyü destekleyen bir platform olarak önemli bir rol üstleniyor.
Tokyo Camii, sadece müslümanlar için değil, Japonlar için de İslam’a dair merak edilen soruların cevaplandığı, İslam kültürünün tanıtıldığı ve İslamofobi’nin yol açtığı yapay korku ve nefretin yerine Kur’an ve Sünnet çizgisinde karşılıklı anlayış ve saygıyı teşvik eden bir merkez şu an. Her ay düzenlediği çeşitli faaliyetler, seminerler ve konferanslar ile Tokyo Camii, İslam’ın Japonya’da ve Japon dilinde daha iyi anlaşılması için aktif bir şekilde çalışıyor. Bu yoğun çabaların sonucunda hem İslam’ın inanç esasları açıklanmakta hem de kültürel ve toplumsal yönleri Japonlar’la paylaşılarak zihinlerde saygın bir yer edinilmektedir.
Eski Tokyo Camii’nin açılış töreni
Tokyo Camii Enstitüsü ve Japonya’da İnanç Mozaikleri Çalıştayı
Tokyo Camii’nin öncü rolünü güçlendirmek ve daha etkili çalışmalar yapmak amacıyla 2023 Ocak ayında Tokyo Sosyal İşler Müşaviri ve Tokyo Camii eski İmam-Hatibi Muhammed Raşit Alas’ın desteği ile resmî olarak faaliyete geçen Tokyo Camii Enstitüsü, Japonya’da İslam ve Japon inançlarını ele alarak bilimsel çalışmalara yeni bir boyut kazandırma konusunda anlaşmışlardır. Enstitü, araştırma projeleri, seminerler, konferanslar ve yayınlar yoluyla bilimsel bir temel oluşturarak Japonlar’ın İslam’ı anlama ve bilme konusundaki farkındalıklarını arttırma düşüncesindedir. Bu adım, Tokyo Camii’nin sadece bir ibadet merkezi olmanın ötesinde bir bilgi ve kültür merkezi olarak konumunu güçlendirirken Japonya’da İslam’ın ve diğer inançların daha derinlemesine anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.
Tokyo Camii Enstitüsü, geçtiğimiz bir yıl boyunca gerçekleştirdiği çeşitli etkinliklerle adını daha da duyurdu ve misyonunu güçlendirdi. Bu etkinliklerde öne çıkanlar arasında 1. Tokyo Camii Enstitüsü Sempozyumu ve Türkiye’deki MÜSDAV ve İSAM iş birliğiyle gerçekleştirilen çalıştayı özellikle sayabiliriz. Tokyo’da düzenlenen sempozyum, “Uzak Doğu’da İslam” ana başlığıyla Japon ve uluslararası birçok akademisyenin katılımıyla gerçekleşti. Bu sempozyum, Uzak Doğu’da ve özellikle Japonya’da yapılan İslam araştırmaları için önemli bir kilometre taşı olarak kabul edilebilir.
Tokyo Camii Enstitüsü, İSAM ve MÜSDAV iş birliğiyle gerçekleştirilen “Geçmişi, Bugünü ve Geleceğiyle: Japonya’da İnanç Mozaikleri” adlı çalıştayın, Türk-Japon ilişkilerinin 100. yılında önemli bir misyon üstlendiğini söylemeliyiz. Tokyo Camii’nin yeniden inşası için 1997’de kurulan ve ilk adı Tokyo Camii Vakfı olan MÜSDAV ile Türkiye’deki İslam Araştırmaları Merkezi İSAM’ın bu projede yer alması, Türk-Japon ilişkilerinin önemi bağlamında gerçekleştirilen bu etkinliği daha da değerli kılıyor. Üç oturumdan oluşan çalıştayda, Japonya’daki inançlarla ilgili önemli anekdotlar ve hikâyeler paylaşıldı. Bu oturumlar, Japon toplumunun farklı dinî geleneklerle nasıl etkileşimde bulunduğunu ve bu etkileşimin Japon kültürüne nasıl yansıdığını anlamak için değerli bir fırsat sunmuş oldu. Tokyo Camii Enstitüsü’nün bu tür etkinliklerle inanç çeşitliliğini ele alması ve toplumun bu çeşitliliği anlaması için çaba göstermesi, Japonya’daki ve Japonya ile ilgili dinî çalışmaların hız kazanması ve Japon toplumunun dinamik yönlerinin keşfedilmesi için bir davet niteliği taşıyor.
Prof. Dr. Salime Leyla Gürkan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen ilk oturumda, Japonya’daki inançların ve mevcut dinlerin tarih içerisindeki evrimi ve değişimleri üzerine önemli bir tartışma yapıldı. Doç. Dr. Halil İbrahim Şenavcu yaptığı sunum ile Japonya’daki inanç çeşitliliği ve mevcut inançların çeşitlerini incelemiş oldu. Ar. Gör. Rümeysa Taşkın, zaman içerisinde Şintoizm’in geçirdiği evrimleri ve Budizm ile olan etkileşimini etkili bir şekilde vurguladı. Japonya için bir dönüm noktası olan Meiji döneminde Budizm’in maruz kaldığı tahribatı ele alan Prof. Dr. Selçuk Esenbel ise, Japonya’daki din olgusunun tarihsel ve politik bir sürecin sonucu olduğunu açıkça ortaya koydu. Özellikle, kendi kimlikleriyle özdeşleşen Şintoizm’in din kavramı altına girmeyip özel bir konuma konulması ve Meiji dönemine kadar güçlü bir konumda olan Budizm’in bu dönemde yaşadığı zorluklar, günümüzde din olgusunu merkeze koymayan Japonya’nın din algısını açıklar nitelikteydi. Bu oturum, Japonya’daki inançların karmaşıklığını ve dinî kimliğin evrimini derinlemesine anlamak için aydınlatıcı bir zemin sundu.
Prof. Dr. Bilal Aybakan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen ikinci oturumda Prof. Dr. Merthan Dündar’ın sunumu, Türkler’in Japonya’daki İslam çalışmalarına olan katkılarını vurgulayarak, bu çalışmaların Japonya’daki İslam araştırmalarına yön verdiğine dikkat çekti. Bu süreçte, Japonlar’ın bu çalışmalara neden olumlu yaklaştığını anlamak için Doç. Dr. Hüsamettin Karataş’ın sunumu, Japonlar’daki hoşgörü anlayışının dinî ve kültürel kökenlerine ışık tuttu. Bu hoşgörü, Tokyo Camii Enstitüsü’nün çalışmaları için önemli bir itici güç olarak ortaya çıktı ve gelecekteki çalışmaların hızlanması için önemli bir adım olarak değerlendirildi. Ayrıca, Dr. Öğr. Üyesi Yetkin Karaoğlu’nun sunumu, yeni dinî hareketlerdeki Tanrı tipolojilerini ele alarak Japonya’daki İslam çalışmalarının gelecekteki yönlerine dair ipuçları verdi. Tokyo Camii Enstitüsü Başkan Yardımcısı Elif Acar’ın sunumu ise, Japonlarda bulunan inanç dinamiklerini Nembutsu inancı üzerinden açıklığa kavuşturdu
Prof. Dr. Aydın Topaloğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşen üçüncü oturum, Japonya’daki İslam çalışmalarının seyrini ele aldı ve önemli tartışmalara ev sahipliği yaptı. Japon müslüman olan Ahmed Maeno, Japonya’daki dinlerin tarihine ışık tutarak İslam’ın Japonya’da gelecekte nasıl bir seyir alacağını ele aldı. Bu sunuma destek niteliğinde olan Dr. Öğr. Üyesi Ahmad Almansour’un sunumu, Japonya’daki İslamî okumaların ve çalışmaların genellikle üniversite bünyesinde yoğun bir çaba ile yürütüldüğünü gösterdi. Dr. Öğr. Üyesi Nurullah Sat ise, Japonya’daki Kur’an tercümeleri ve bu tercümelerde karşılaşılan zorluklara odaklanarak, Japon literatüründe ve dilinde İslamî terimlerin karşılanmasının önemini vurguladı. Bu sunumlar, Japonya’da yapılacak İslamî çalışmalar için değerli bir rehberlik sağladı. Dr. Öğr. Üyesi Higashi Totsu Kutluk’un sunumu ise, Japonya’daki çeşitli Türk ırklarının İslamî çalışmalara olan katkılarını ele alarak Tokyo Camii Enstitüsü için anlamlı bir perspektif sundu. Tatar Türkleri’nin ve özellikle Japonya’da yaşayan çok sayıda Uygur Türkleri’nin çalışmaları, Japonya’daki İslamî çalışmaların seyrini zenginleştiren önemli unsurlar arasında yer alıyor.
“Japonya’da İnanç Mozaikleri” çalıştayı, sadece geçmişi anlamlandırmakla kalmadı, aynı zamanda geleceğe de bir bakış sundu. Katılımcılar, farklı inançların ve kültürlerin Japon toplumundaki yerini güçlendirmek ve bu çeşitliliği korumak için neler yapılabileceği konusunda fikir alışverişinde bulundu.
Sonuç
Japonya’nın uzun yıllar boyunca sınırlarını dış dünyaya karşı koruması ve izole bir ada ülkesi olması, Japonlar’ın inanç yapılarını anlamak için dikkate alınması gereken önemli bir faktördür. Bu izolasyon, Japonlar’ın zihin dünyasını şekillendiren ve toplumları üzerinde derin etkiler bırakan dinlerin değişimini ve evrimini etkiledi. Tarihsel olarak değişen dinlerin, toplum ve siyaset üzerindeki etkileri, Japonya’nın dış dünya ile olan ilişkilerini de şekillendirdi. Dolayısıyla, Japonya’daki inanç yapılarını incelemek, günümüz Japonya’sının kültürel ve toplumsal dokusunu anlamak için hayati bir öneme sahip. Tokyo Camii Enstitüsü’nün düzenlediği çalıştay da bu bağlamda, Japon toplumunun inanç mozaiklerini anlamak ve bu dinamiklerin günümüz Japonya’sı üzerindeki etkilerini daha iyi kavramak için önemli bir adımdır.
Çalıştayın sunduğu anlayış ve farkındalıkla bu alandaki çalışmaların nitelik kazanacağı ve artacağına olan inancımız yüksek. Olumlu geri dönüşler bizlere, yapılan işlerin kıymetini, gelecekteki benzer etkinliklerin faydalı olacağını hissettirdi. Bu önemli etkinliğin tüm paydaşlarına, bizi onurlandıran bütün katılımcılarımıza, herkese teşekkürlerimizi sunarız.