Kütüphanede Yaşayan Denizci
Salih Sandal
18 Tem, 2024
Kütüphanede Yaşayan Denizci
Salih Sandal
18 Tem, 2024

Bir zamanlar kütüphanemizde sessiz bir bilge yaşardı. Rafların arasında kalın çerçeveli gözlükleri, yıpranmış yün ceketi ve koltuğunun altına sıkıştırdığı kitaplarıyla onu ilk gördüğünüzde emekli bir profesör sanmanız muhtemeldi. Ancak sohbetler ilerledikçe bu tahmininizde yanıldığınızı anlar, aslında onun yaman bir denizci olduğunu öğrenir hatta kıtalar arası zorlu deniz yolculuklarından birkaç macerayı da dinleme şansına erişirdiniz.  Zaman içinde denizlerin hırçın dalgalarından kütüphanenin sessiz raflarına uzanan hayat hikâyesini her birimiz öğrenmiş, onunla dost olmuştuk. Kitaplara olan tutkusu ve sessiz bilge hali hepimizi etkilemişti. Bilgiye adanmışlığı, çevresindekilere de usulca sirayet ediyordu.

Kim bilebilirdi ki İSAM Kütüphanesi’nde bizlerle on yıl boyunca, vefat ettiği gün olan 7 Mayıs 2009’a kadar, bir personel gibi sabahın erken saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar servisimizin bir köşesinde hâlâ muhafaza ettiğimiz o yüksek koltuğunda sessizce kitap okuyacaktı? Zamanla ona “Yavuz amca” demeye başladık. O da 30 bine yakın kitabını bağışladığı İSAM Kütüphanesi için “Bu irfan yuvası her gün daha da gelişerek büyüsün” duasını dilinden hiç düşürmedi.

Kütüphanemiz hem onun hem de kıymetli kitapları için aziz bir yuva olmuştu. Yavuz amca kütüphaneye her girişinde durup etrafı seyreder, kısa süren bu temaşanın ardından kitaplarının fısıltısını duyuyormuş gibi “Kitaplarımı iyi ki buraya bağışlamışım” derdi. Kütüphanenin dolup taştığını ve genç akademisyenlerin gayretle çalıştığını gördükçe İSAM’ın işini iyi yaptığını ve ülkemizin çeşitli şehirlerinde de İSAM gibi kütüphanelerin açılması gerektiğini söylerdi.

Kafkasya’dan Anadolu’ya Uzanan Bir Hayat
Yavuz Argıt, Doksanüç Harbi (1877-78) sonrasında Kafkasya’dan Anadolu’ya göç eden bir ailenin çocuğudur. Şevket Bey ile Fatma Suat Hanım’ın dört çocuğundan biri olarak 15 Aralık 1934 tarihinde İzmit’te dünyaya gelir. Kendisine sorduğumuzda “Çerkezim, Çerkezler’in Ibıh kabilesine mensubum, annem ve babam da Çerkez’dir. İzmit’in Maşukiye köyünde yerleşik düzene geçmişler” diyen Yavuz Argıt’ın çocukluğu, babası Şevket Bey’in Halk Bankası’nda muhasebeci olarak çalıştığı İzmit’in İmaret Yokuşu’nda geçer. İlkokul üçüncü sınıftan sonra İstanbul’un Fatih semtinde bulunan Dârüşşafaka Mektebi’nde eğitimine devam eder ancak 1948 yılında oradan ayrılmak zorunda kalır ve orta öğrenimini İzmit’te tamamlar. Arkadaşlarının teşvikiyle 1953 yılında Deniz Astsubay Hazırlık Okulu’na yazılan Yavuz Argıt önce Kasımpaşa’da sonra da Gölcük’teki askerî fabrikalarda gemi makine kursuna katılır. Heybeliada’daki gemi makine kursuna on bir ay devam ettikten sonra deniz astsubayı rütbesiyle 1955’te Akar Gemisi’nde göreve başlar fakat bir buçuk yılın ardından ordudan ayrılır.

Yavuz Argıt röportajlarında bu dönemi şöyle anlatmaktadır: “Yirmi üç yaşında Nisan 1957’de ordudan ayrıldım. İntibak edemedim. Karakterim baskıya gelmiyordu. Tabii askerî okulda okumuş olmanın bana getirdiği kolaylıklar oldu. Denizde çalışırken çarkçıbaşılığa kadar yükseldim. Böylece hem ülkeler gezdim hem de para kazandım ve meslek sahibi oldum. Askerlikle mizacım bağdaşmadığından ordudan matrut yani ‘atılma’ şeklinde ayrıldım. O zaman yedek subay kanunu çıktığından bana tekrar orduya döndüğüm takdirde bir üst rütbe ile devam etme hakkını verdiler. 1962 senesinde yeniden orduya sadece yirmi bir günlüğüne döndüm. Ondan sonra da sivil denizcilikte çalıştım. Daha sonra imtihanlara girip, armatörlerin gemilerinde çalışmaya başladım ve buhar makinisti oldum.”

1969 yılında işe başladığı Petkim’den 1980’de emekli olmuştur. Petkim’de çalışırken çok kitap okuduğunu belirten Yavuz Argıt, 1982’de uzak yol gemilerinde tekrar denizciliğe başlamış ve başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Rusya ve Kuzey Afrika’yı gezmiştir. 1994 yılından sonra da denizciliği bırakmıştır.

Kitaplarla İlk Tanışması
Yavuz Argıt, on altı yaşındayken kendisine hediye edilen İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe ile ilgili bir eserin ilk okuduğu kitaplardan olduğunu söylerdi. “Kimde kitap varsa ona koşuyordum, neredeyse kitap dilenciliğine başlamıştım” diyen Yavuz Argıt yirmi üç yaşında işe girdikten sonra kitap satın almaya başlar. “Yirmi üç yaşına kadar okuduğum kitapları biriktirmedim. Okuduklarım zaten başkalarının kitabıydı. Hem eskiden böyle bugünkü gibi kitap da yoktu” diyen Yavuz Argıt okuma merakının kendisine Türk edebiyatının kilometre taşlarından biri olan Orhan Şaik Gökyay’ın yakın arkadaşı, İstanbul Beyazıt’ta bulunan Enderun Kitabevi sahibi merhum İsmail Özdoğan’dan geçtiğini söylerdi.

Yavuz Bey, “25.000 kitabı okudunuz mu?” sorusuna, “Rahatlıkla evet diyebilirim” cevabını vermişti. Hiçbir hızlı okuma kursuna katılmamasına rağmen kırk beş senenin verdiği meleke ile “fotoğrafik okuma” yaptığını söylerdi. “Baktığınız zaman sayfayı görürsünüz. O sayfada anahtar kelimeler hemen göze çarpar. Ben çok seneler sonra böyle okurken, bunun doğru olup olmadığını denemek istedim. İlk önce yavaş yavaş okudum. Bir de fotoğrafik okuma yaptım. Hiçbir fark göremedim. Bir mevzuda birkaç bin kitap okursanız bu okumanızı çok daha kolaylaştırıyor” diyen Yavuz Argıt, Muhsin Öztürk’e verdiği bir mülakatta İzmit Petkim Fabrikası’nda çalıştığı on bir yılda binlerce kitap okuması, otomatik makinelerin ona bıraktığı boş vakti değerlendirmesi sayesinde mümkün olur. Peyami Safa’yı hadiseleri bir fotoğraf çeker gibi anlatması bakımından sever, diğer çok sevdiği yazarlar da Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Vâlâ Nureddin idi. Hikmet Birand’ın Alıç Ağacıyla Sohbetleri, Karl von Frisch’in On Küçük Kapı Yoldaşımız’ı, Okakura Kakuzo’nun Çayname’si, Nikos Kazancakis’in Aleksi Zorba’sı, Anatole France’ın Thais adlı eseri beğendiği kitaplardandı.

Kitaplarıyla Kütüphanemize Gelen Dost
Yavuz Argıt 30 bine yaklaşan kitap koleksiyonunu İSAM Kütüphanesi’ne bağışlamasını şöyle anlatmıştı: “İzmit’te bir arkadaşım vasıtasıyla bir dergi evime gelip benimle röportaj yaptı. Röportajı İSAM mensupları, vazifeliler okumuş, ‘Kim bu adam?’ diye araştırmışlar. Benim Enderun Kitabevi’nin sahibi İsmail Özdoğan Bey ile alakam olduğunu öğrenmişler. Onun vasıtasıyla adresime ulaştılar ve beni İSAM’a davet ettiler. O zamanın İSAM başkanı olan Prof. Dr. Azmi Özcan Bey, Genel Sekreter Süleyman Akçeşme Bey ve İSAM Kütüphanesi Müdürü Fatih Çardaklı Bey İzmit’e geldiler. Kütüphanemi gördüler ve benim İSAM’a yerleşmemi teklif ettiler, ‘olur’ dedim. Fakat bir gemi ayarlayarak dört ay Avrupa’da dolaştım. ‘Nasıl olsa beni unuturlar’ dedim. Dönüşte ilk arayan yine İSAM’ın yetkilileri oldu. Azmi Bey’den sonraki İSAM başkanı Sn. Prof. Dr. Ş. Tufan Buzpınar’ın da katkılarıyla İSAM’ı tercih ettim. Çünkü aynı tarihte Sakıp Sabancı Üniversitesi ve İzmit Belediyesi de bana müracaat etmişti.” 9 Mayıs 1999’da hem kütüphanesi hem de kendisi İSAM’a taşınan Yavuz amca, “Doğru iş yaptığım kanaatindeyim ve memnunum. Kitaplar hak ettiği yeri buldu, inşallah ölünceye kadar da bu bağış devam edecek” demiştir.

Yavuz amca “26 bin kitap okumuşumdur. Ama yaşarsam bu 50.000’e de gider, uzun yaşarsam. İSAM bana uygun bir maaş veriyor. Her ay o paranın bir kısmı kitap ile tahvil edilerek İSAM Kütüphanesi’ne konuluyor” demiştir. Aldığı maaştan başka İSAM Başkanlığı, kendisine İSAM misafirhanesinde kalacağı bir yer de tahsis etmişti. Yavuz Argıt, “İzmit’e her ay neden gidiyorsun? Emekli maaşını İstanbul’dan al” dediğimizde, “Ayda bir İzmit’e giderek emekli maaşımı oradan alıyorum. Bana sorabilirler; neden buradan almıyorsun da oradan alıyorsun? Ayda bir gittiğim için dostlarımı görme vesilesi oluyor, onun için alıyorum” derdi.

Çok Okuyan mı Bilir Çok Gezen mi?
Ülkemizdeki yeni yapılan yolları, özellikle o zamanlar proje aşamasında olan Marmaray ve Osman Gazi Köprüsü ile Çanakkale 18 Mart Köprüsü’nün bir an önce başlanıp bitirilmesini ister, oralardan geçmek için sabırsızlanırdı. Neredeyse her gün bizlere özellikle İstanbul Boğazı’nın altından geçen Marmaray ile ilgili bir gelişme var mı diye internetten gazetelere baktırır ve “Türkiye çağ değiştirdi!” diyerek gururlanırdı. Yavuz Argıt’a niçin evlenmediniz diye sorduğumuzda annesiyle birlikte on sekiz defa görücüye çıktığını fakat bir türlü nasip olmadığını söylerdi.

Yavuz Argıt’ın Türkiye’de gitmediği şehir kalmamıştı, hatta bazı şehirlere iki defa gitmişti. Trenle seyahat eder, seyahat esnasında yanına aldığı kitapları okurdu. Gittiği yerlerde yayımlanmış yeni kitaplar satın alır, kitaplar kendinden önce İzmit’teki evine ulaşırdı. Şeker hastası olan Yavuz Bey’in seyahati boyunca ayakları şişer ve yara olurdu. Neredeyse ayakları ayakkabılarından çıkmazdı. Doktorlar ayaklarının kesilebileceğini söylemişlerdi. Hastahanede yattığında da okumaya devam etti. Hastahaneden çıkınca soluğu yine kitapçılarda aldı. O kitapçılara gidiyor, kitapçılar ona geliyordu. Bu kitapçılardan Uğur Varış, Yavuz Argıt’ın sipariş ettiği kitapları İSAM’a getirirdi. Yaşı genç olduğu için Yavuz Bey ona latife yapar, kitapları getirdiğinde, “Bu kitapları hediye olarak kabul ettim, o şerefi de sana verdim” derdi. Sanki kitapların parasını vermeyecekmiş gibi yapar, ardından biraz sonra kitapların ücretini öderdi.

Hastane Günleri
Yavuz Bey, şeker hastası olduğu halde tatlıya çok düşkündü. 2008 yılında Ramazan ayından evvel Beykoz’daki Yuşa Tepesi’ne bir yürüyüş yapmıştı. Üsküdar’dan bir sabah vakti başladığı yürüyüş gidiş-geliş tam dokuz saat sürmüştü. Gençliğinden beri böyle uzun yürüyüşler yapan Yavuz Argıt bu defa rahatsızlandı, ayağında yara çıktı ve yara bir türlü iyileşmedi. İSAM’da bulunduğu süre içerisinde Cemil Cahit Can Bey, Yavuz amcanın hastane işleriyle yakından ilgilenmekteydi. O dönem hastalığı ile alakalı donanımı olan bir hastaneye yatırılması tavsiye edildi. Yazılarını İSAM Kütüphanesi’nde hazırlayan Çanakkale Mahşeri ve Yemen Ah! Yemen ile diğer önemli eserlerin müellifi yakın dostu Mehmed Niyazi Bey’in arkadaşı Doç. Dr. Albay Yumuşhan Günay Bey’in yakın alakasıyla GATA Haydarpaşa Hastanesi’ne yatırıldı. 3 Nisan 2009 tarihinde yattığı hastanede hemen hemen her gün Cemil Cahit Can tarafından ziyaret edilip ihtiyaçları karşılandı. Tedavisine de Yumuşhan Günay özel ilgi gösteriyordu. Hastalığı vücudunu çok hırpalamıştı. Yara olan ayağının serçe parmağı kesilmek zorunda kaldı. Buna rağmen iyileşip hastaneden çıkması dostları tarafından temenni ediliyordu. Fakat bir kalp krizi geçirdi ve kendisine anjiyo yapılarak yoğun bakıma alındı. Burada ikinci bir kalp krizi geçirerek kalbi durdu, doktorların bütün çabalarına rağmen kurtarılamadı. Hastaneye yatışından otuz beş gün sonra tarihler 7 Mayıs 2009 sabahını gösterdiğinde kitaplar artık öksüz kalmış, Yavuz Argıt vefat etmişti. Hayatının son on yılını birlikte geçirdiğimiz kitap dostu Yavuz Argıt, üzerine yüzlerce kitap okuduğu, bizimle yaptığı sohbetlerde her zaman hakkında bir şeyler söylediği, o çok merak ettiği ebedî âleme doğru bir yolculuğa başlamıştı.

Son Yolculuk
Yavuz Argıt, 7 Mayıs 2009 Perşembe günü İslam Araştırmaları Merkezi’nin yanındaki Kazdal Camii’nde İSAM mensuplarının da iştirakiyle öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından İstanbul Ümraniye’deki Hekimbaşı Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlandı. Ardında kendisine her zaman şükran duyguları besleyen bir kütüphane ve buradan yararlanan araştırmacılar bıraktı. İslam Araştırmaları Merkezi’nde herkes kendisine “Yavuz amca” diye hitap ederdi. Kimseyi incitmez, herkesin gönlünü hoş etmeye çalışırdı. İSAM Kütüphanesi’ndeki 30 bin kitaba yaklaşan koleksiyonunu kullanan araştırmacılar vefatının üzerinden 15 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen Yavuz amca için yine aynı şeyleri söylüyorlar: “Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun inşallah.” 7 Mayıs 2009’da kütüphanemizin önemli bir parçası olarak vefat ettiğinde geride sadece kitaplarını değil kütüphane raflarına sinmiş derin bir bilgi ve adanmışlık hikâyesini de bırakmıştı.

İSAM Bülteni‘ne

Abone Ol!

İSAM Bülteni‘ne

Abone Ol!