İlkokulu yetmişli yılların başında Kadıköy’de okudum. Beşinci sınıfa geldiğimizde öğretmenimizin ısrarla takip ederek bizlere kazandırdığı bir alışkanlık hayatım boyunca ara ara başvurduğum kişisel bir zevke dönüştü: “sözlük okumak.” İlkokul çocuklarına sözlük kullanmayı öğreten, anlamını bilelim bilmeyelim bilgimizi teyit etme alışkanlığı kazandıran, o kelimelerin geçtiği kitap cümlelerini yüksek sesle okutarak birçok edebiyatçımızın ismini duymamızı sağlayan öğretmenimizin ruhu şâd olsun. O sıralar epey yaşlı olan öğretmenim ihtimal ki eskilerin özel bir hobi olarak gördükleri sözlükçülüğe bizi de ısındırmak istiyordu. O yaşlarda Türkçe’nin gündelik dilde pek kullanmadığımız kelimelerini, üstelik en seçkin cümlelerin içinde duymak zihnimizin gelişimine ve zaman içinde kendimizi ifade etme gücüne olumlu tesir ettiğinde kuşku yok. Sözlük okumak hem kelime dağarcığımızı genişletir hem de sözcüklerin anlam inceliklerini öğreterek insanın derin ve etraflı düşünmesine yardım eder. Özellikle terim sözlüklerinde verilen etimolojik bilgiler kavramların birbiriyle münasebetini ve dildeki gelişimi görmemizi sağlar. Bu sayede her terim zihnimizde doğru bir şekilde yerini bulur ve ihtiyaç duyduğumuzda ona kolayca erişebiliriz.
Sözlük okuma alışkanlığımız zamanla evde atlas ve ansiklopedilerle oynadığımız eğlenceli oyunlara dönüşmüş; kardeşimle atlastan koordinatları verip yer bulmaya, ansiklopedideki hayvan ve bitkilerin resimlerinden isimlerini tahmin etmeye çalışırdık. Büyüklerin okuryazar olmadığı evimizdeki birkaç cilt ansiklopedi gazetelerin kuponla dağıttığı cinstendi ama can sıkıntımızı bir süreliğine gidermeye yetiyordu. Misafir gittiğimiz evlerde kitaplıklardan alıp baktığım Meydan Larousselar, AnaBritannicalar henüz evimize girmemişti. Bir yerlerde okuduğuma göre İsaac Asimov Britannica ilk yayımlandığı zaman kendini eserlerini yazdığı çatı katına kilitlemiş ve tüm ciltleri okumuş. Diyeceksiniz ki ansiklopedi dediğiniz şey bir başvuru kitabıdır, öyle tarihî roman okur gibi peş peşe okunmaz. Ama ben bu rivayete inandım. Çünkü insan bir ansiklopediyi eline aldığında sadece merak ettiği şeylere bakmakla kalamaz. İlgili maddeler arasında seke seke dolaşırken daha önce duymadığı için merak etmediği, bir kez görünce de okumadan geçemeyeceği maddeleri de okurken bulur kendini. Özellikle kültür ve tarihle ilgili ansiklopedileri okurken insan bir süre sonra ansiklopedi okuduğunu dahi unutur. Belli konularda uzmanlaşmış ansiklopedileri okumak o konulara ilgi duyan kişiler tarafından saatlerce roman okur gibi okunabilirler. Bu çerçevede epeyce hatırı sayılır bir süre vaazlarımızdan birinde, gelenlere seçtiğimiz ansiklopedi maddelerini uzun bir dönem okumuş ve bu tecrübeyi “Ansiklopedi Okuyan Kadınlar” başlıklı bir yazıyla kayda düşmüştük. Bu aralıksız okumadan kişiye ne kalır sorusunun cevabı öncelikle okuma ve not alma biçimimizle ilgili olmakla birlikte mâlûmunuz, kültür denilen şey okuduklarımızı unuttuktan sonra zihnimizde kalanlardır.
Yıllar içinde sözlüklerle ilgim hiç eksilmedi. Üniversiteye başladığımda bir hocamızın bizleri teşvik etmesiyle başladığım Elmalılı Tefsiri okuma çabamda ihtiyaç duyduğum Osmanlıca sözlük masamdan hiç kalkmadı. Bu sefer sözlüğe bakmayı biraz geliştirmiştim. Aradığım kelimenin olduğu sayfayı açtığımda sayfadaki tüm kelimeleri okuyarak sözlük okuma alışkanlığımı sürdürdüm. Tefsirin birinci cildi bittiğinde artık birkaç istisna kelime dışında sözlüğe bakma ihtiyacım kalmamıştı. Osmanlı dönemindeki onlarca manzum sözlüğün okunmak için olduğundan çok ezberlenmek için yazıldığını öğrendiğimde zihnin yapı taşı olan kelimeleri edinmek için gösterilen çabaya hayranlığım kat kat artmıştı. Kelimelerdeki kapalılığı gideren anlamındaki “mu‘cem” kelimesiyle okyanustan türediğine dair bir kanaat oluşan “kāmus” kelimelerinin geçmişimizde sözlüklere ad olmasının bendeki çağrışımı okyanus gibi geniş ve pırıl pırıl bir zihin demekti.
Derken hayatımıza TDV İslâm Ansiklopedisi girdi. Uzun yıllar boyunca dinimizin kavramları hakkında yazılmış tek ansiklopedi olan müsteşriklerin yazdığı İslam Ansiklopedisi dışında bir çalışmanın müslümanlar tarafından yapılmamış olmasının utancını yaşadıktan sonra seksenlerin sonlarında Türkiye Diyanet Vakfı, İslâm Ansiklopedisi’ni yayımlamaya başladığında duyduğumuz sevincin büyüklüğünü ansiklopediye fasikül olarak abone olup her gelen fasikülü roman okur gibi okumamızdan tahmin edebilirsiniz. “Bir kütüphane içerdikleri kadar dışarıda bıraktıklarıyla da sahibi hakkında bilgi verir,” diyen Alberto Manguel’in bu sözünü ansiklopedi ve sözlüklere de uyguladığımızda kültürümüzün ürettiği kaynakların kuşatıcılığının her zaman göğsümüzü kabarttığını söyleyebiliriz. Artık bilim insanları “ansiklopedizm” kavramı çerçevesinde ansiklopedilerin toplumsal ve siyasal bir projeye dönüştürülmesi konusunu çalışmaktalar. Umarız bu çerçevede iki İslam Ansiklopedisini; misyonları, işlevleri ve sosyo-kültürel bağlamları çerçevesinde detaylı şekilde inceleyen çalışmalar da çok geçmeden yapılır.
O günlerden, artık neredeyse tüm sözlük ve ansiklopedilerin dijitalleştiği bugüne geldiğimizde sivil ve resmî sözlüklerin, hemen her dilde ansiklopedinin bir tık uzağımızda olmasını bir nimet olarak gördüğümü ifade etmek isterim. Herhangi bir bilgiyi öncelikle ve hemen ansiklopediden kontrol etme isteğini “madde bağımlılığı” olarak niteleyen şakacı gençlerin ifadesiyle tam bir ansiklopedi maddesi bağımlısı olduğum tartışılmazdır. Burada bize düşen görev, teknolojiye direnmek veya eskiyi zorla sürdürmeye çalışmak değil, teknolojik gelişmelere uyum sağlayarak eskinin çok faydalı alışkanlıklarını devam ettirmek olmalıdır.
Şimdilerde TDV İslâm Ansiklopedisi bir güzellik daha yaparak “Dinî Terimler Sözlüğü”nü çıkarmış bulunuyor. Özel sözlüklerin en geniş grubunu oluşturan terim sözlükleri, dil bilgisi, edebiyat, felsefe, coğrafya, tarih, fizik, kimya ve matematik, sosyal bilimler terimleri sözlüğü gibi çok geniş bir alanı kapsar. Dinî alanda özel bir eğitimi olmayan insanlarımızı ansiklopediye yönlendirdiğimizde yaşadığımız sıkıntı nedeniyle dinî terimlere dair bir sözlük ihtiyacı kaçınılmazdı. Farklı mezhepler arasındaki görüş ayrılıklarını uzun uzadıya anlatmadan ilgili terim hakkında eskilerin tabiriyle “efradını câmî, ağyarını mânî,” yani genel okuyucuyu gereksiz detaylara boğmayan ama gerekli bilgileri de içeren bir eser olarak Dinî Terimler Sözlüğü eminim ki bir başvuru kaynağı olarak TDV İslâm Ansiklopedisi kadar aranan bir eser olacaktır. Şimdilik en önemli temennimiz eserin dijital dünyada da yakın zamanda yer almasıdır. İSAM elimizdeki sözlüğün “Erken Klasik Dönem Projesi” kapsamında hazırlandığını belirtirken “İkinci Klasik Dönem”le klasiklerimiz üzerindeki çalışmalarının kapsamı hakkında biz takipçilerini sevindirmiştir. Klasikleriyle bağı kopmuş bir medeniyet düşünülemeyeceği için bu projeyi bir müjde sevinciyle karşıladığımızı hassaten belirtmek isterim.
İslamî ilimler tarihinde terimler sözlüğünün ilk örnekleri çeşitli başlıklar altında yayımlanan Kur’an sözlükleridir. Bu çizginin son örneği olarak gördüğümüz “Dinî Terimler Sözlüğü” TDV İslâm Ansiklopedisi’ni esas almakla birlikte okuyabildiğim kadarıyla onun bir özeti olma durumunu fazlasıyla aşmış, maddeler içinden seçim yapılmak ve özetlenmekle kalmayıp amelî sonuçları olan kimi kavramların pratik sonuçlarına da yer vermiş. Maddeler özetlenirken mezhepler arasındaki görüş ayrılıklarına dair detaylar, felsefi ve tasavvufi yorumlar özet geçilmiş ve mesela “mezhep” maddesinin sonunda “belirli bir mezhebe bağlılık” konusundaki uygulamanın nasıl olacağına değinilerek benim gibi “iyi de biz ne yapacağız şimdi,” diyenler için güzel bir yol çizilmiş. “Hac” ve “Hak” maddeleri gibi pratik sonuçları biz sıradan okuyucular için önemli olan konular bu ihtiyaç gözetilerek yazılmış. Sözlüğün yazarı Prof. Dr. Ahmet Özel hocamız her şeyden önce ansiklopedik bir şahsiyet olarak öne çıkmaktadır. Kendisi alanıyla ilgili sayısız teliflerinin yanı sıra ansiklopedi hazırlama tecrübesi sürecinde kavramsallaştırma, çeşitli maddelerin telifi, redaktör, fıkıh ilim heyeti üyesi ve inceleme kurulu üyeliği gibi özellikleriyle bu işin sayılı mütehassıslarından biri olduğunu ortaya koymuştur. Elimizdeki sözlüğün bir diğer öne çıkan özelliği ansiklopedide bulunmayan bazı önemli maddelerin bu sözlük için yeniden yazılmış olması yanında bazı maddelerdeki bilgilerin de yeniden düzenlenmiş olmasıdır. Bu yönüyle âdeta ansiklopediyi güncellemiş sayılabilecek sözlükte görebildiğim kadarıyla “Arûsiyye, Bina, Fâtır, İtbâ, Kâfî, Sadaka Taşı…” gibi ansiklopedide bulunmayan maddeler de eklenmiştir.
Dinî Terimler Sözlüğü’nde bir maddenin nasıl ele alındığına dair “Kıraat” maddesi üzerinden örnek vermek isterim: Kıraat maddesinin ele alınışı, derinlemesine ve aşamalı bir anlatımla okuyucuyu bu geniş ilmî alanla buluşturur. İlk olarak, kıraat kelimesinin terimsel anlamına yer verilerek, bu kelimenin İslam literatüründe nasıl kullanıldığı ve özellikle Kur’ân-ı Kerim’in okunma biçimlerini ifade eden teknik bir kavram haline nasıl dönüştüğü açıklanır. Bu genel tanımın ardından “Kıraat İlmi” bölümüne geçilir. İki sayfayı bulan bu kısımda, kıraat ilminin tarihsel gelişimi ve bu disiplinin İslam dünyasında hangi dönemde ve nasıl bir ihtiyaçtan doğduğu ayrıntılarıyla ele alınır. İlk dönemlerden itibaren Kur’ân-ı Kerim’in farklı okuma biçimlerinin nasıl derlenip sistemleştirildiği, kıraat ilminin temel prensipleri anlatılır. Ardından, “Kıraat İmamları” ara bölümüne geçilir. Burada, yedi ve on kıraat imamları başta olmak üzere, her bir imamın geliştirdiği farklı kıraat biçimleri, okuma farklılıklarının hangi bölgesel ve tarihsel koşullarda ortaya çıktığı gibi konular da geniş bir şekilde açıklanır.
Sonrasında, “Kıraatin Sıhhati”ne geçilir. Bu bölümde, kıraatlerin sahih kabul edilmesi için gerekli şartlar, hangi kıraatlerin muteber sayıldığı ve bu konuda İslam âlimleri arasındaki tartışmalar değerlendirilir. Kıraatin doğruluğunun ve güvenilirliğinin neye dayanarak belirlendiği, sahih kıraatlerin nasıl korunduğu ve günümüze ulaştırıldığı incelenir. Bu noktadan sonra “Namazda Kıraat” bahsi ele alınır. Namaz esnasında Kur’an okumanın hükmü, farz olan kıraat miktarı, hangi sûrelerin tercih edilmesi gerektiği ve bu konudaki mezhepler arası farklılıklar açıklanır. Kıraatin ibadet hayatındaki yeri, Kur’an’ın nasıl ve hangi vakitlerde okunması gerektiği konusu okuyucuya sunulur. Son olarak “Hadis İlminde Kıraat” başlığı açılır; burada kıraat yoluyla hadislerin nasıl aktarıldığı, hadislerin okunarak doğrulanmasının önemi ve kıraatin hadis ravileri için taşıdığı değer açıklanır. Tüm bu anlatımlarla, “Kıraat” maddesi, okuyucunun hem kıraat ilmini derinlemesine kavramasına imkân tanır hem de ibadetlerde ve hadis ilminde kıraatin merkezî rolünü anlamasına katkıda bulunur. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere eser tam bir okuma anlama ve öğrenme keyfi sunan titiz bir çalışmanın ürünüdür.
Daima elimin altında olacağından hiç kuşkum olmayan sözlüğün kapak ve tasarımının yalın ve sözlüğe yakışır bir tarzda, cildinin sağlam ve sık kullanım için kavî duruşuna rağmen biz yaşı ilerlemiş okuyucular için en önemli kusuru mürekkebinin soluk olmasıdır. Sonraki basımlarda masraftan kaçınmamayı hak eden bu eserin biraz daha kolay okunur şekilde siyah mürekkeple basılması yayıncıdan talebimizdir. Yazardan ricamız ise ansiklopedide olduğu gibi burada da her maddenin sonunda bir satırla ilgili maddelere işaret edilmek suretiyle konuyla ilgili bir kavram haritası oluşturmaya yardımcı olunmasıdır. Bir sözlük-sever olarak emeği geçen herkese en derin şükranlarımı sunuyorum.
İlkokulu yetmişli yılların başında Kadıköy’de okudum. Beşinci sınıfa geldiğimizde öğretmenimizin ısrarla takip ederek bizlere kazandırdığı bir alışkanlık hayatım boyunca ara ara başvurduğum kişisel bir zevke dönüştü: “sözlük okumak.” İlkokul çocuklarına sözlük kullanmayı öğreten, anlamını bilelim bilmeyelim bilgimizi teyit etme alışkanlığı kazandıran, o kelimelerin geçtiği kitap cümlelerini yüksek sesle okutarak birçok edebiyatçımızın ismini duymamızı sağlayan öğretmenimizin ruhu şâd olsun. O sıralar epey yaşlı olan öğretmenim ihtimal ki eskilerin özel bir hobi olarak gördükleri sözlükçülüğe bizi de ısındırmak istiyordu. O yaşlarda Türkçe’nin gündelik dilde pek kullanmadığımız kelimelerini, üstelik en seçkin cümlelerin içinde duymak zihnimizin gelişimine ve zaman içinde kendimizi ifade etme gücüne olumlu tesir ettiğinde kuşku yok. Sözlük okumak hem kelime dağarcığımızı genişletir hem de sözcüklerin anlam inceliklerini öğreterek insanın derin ve etraflı düşünmesine yardım eder. Özellikle terim sözlüklerinde verilen etimolojik bilgiler kavramların birbiriyle münasebetini ve dildeki gelişimi görmemizi sağlar. Bu sayede her terim zihnimizde doğru bir şekilde yerini bulur ve ihtiyaç duyduğumuzda ona kolayca erişebiliriz.
Sözlük okuma alışkanlığımız zamanla evde atlas ve ansiklopedilerle oynadığımız eğlenceli oyunlara dönüşmüş; kardeşimle atlastan koordinatları verip yer bulmaya, ansiklopedideki hayvan ve bitkilerin resimlerinden isimlerini tahmin etmeye çalışırdık. Büyüklerin okuryazar olmadığı evimizdeki birkaç cilt ansiklopedi gazetelerin kuponla dağıttığı cinstendi ama can sıkıntımızı bir süreliğine gidermeye yetiyordu. Misafir gittiğimiz evlerde kitaplıklardan alıp baktığım Meydan Larousselar, AnaBritannicalar henüz evimize girmemişti. Bir yerlerde okuduğuma göre İsaac Asimov Britannica ilk yayımlandığı zaman kendini eserlerini yazdığı çatı katına kilitlemiş ve tüm ciltleri okumuş. Diyeceksiniz ki ansiklopedi dediğiniz şey bir başvuru kitabıdır, öyle tarihî roman okur gibi peş peşe okunmaz. Ama ben bu rivayete inandım. Çünkü insan bir ansiklopediyi eline aldığında sadece merak ettiği şeylere bakmakla kalamaz. İlgili maddeler arasında seke seke dolaşırken daha önce duymadığı için merak etmediği, bir kez görünce de okumadan geçemeyeceği maddeleri de okurken bulur kendini. Özellikle kültür ve tarihle ilgili ansiklopedileri okurken insan bir süre sonra ansiklopedi okuduğunu dahi unutur. Belli konularda uzmanlaşmış ansiklopedileri okumak o konulara ilgi duyan kişiler tarafından saatlerce roman okur gibi okunabilirler. Bu çerçevede epeyce hatırı sayılır bir süre vaazlarımızdan birinde, gelenlere seçtiğimiz ansiklopedi maddelerini uzun bir dönem okumuş ve bu tecrübeyi “Ansiklopedi Okuyan Kadınlar” başlıklı bir yazıyla kayda düşmüştük. Bu aralıksız okumadan kişiye ne kalır sorusunun cevabı öncelikle okuma ve not alma biçimimizle ilgili olmakla birlikte mâlûmunuz, kültür denilen şey okuduklarımızı unuttuktan sonra zihnimizde kalanlardır.
Yıllar içinde sözlüklerle ilgim hiç eksilmedi. Üniversiteye başladığımda bir hocamızın bizleri teşvik etmesiyle başladığım Elmalılı Tefsiri okuma çabamda ihtiyaç duyduğum Osmanlıca sözlük masamdan hiç kalkmadı. Bu sefer sözlüğe bakmayı biraz geliştirmiştim. Aradığım kelimenin olduğu sayfayı açtığımda sayfadaki tüm kelimeleri okuyarak sözlük okuma alışkanlığımı sürdürdüm. Tefsirin birinci cildi bittiğinde artık birkaç istisna kelime dışında sözlüğe bakma ihtiyacım kalmamıştı. Osmanlı dönemindeki onlarca manzum sözlüğün okunmak için olduğundan çok ezberlenmek için yazıldığını öğrendiğimde zihnin yapı taşı olan kelimeleri edinmek için gösterilen çabaya hayranlığım kat kat artmıştı. Kelimelerdeki kapalılığı gideren anlamındaki “mu‘cem” kelimesiyle okyanustan türediğine dair bir kanaat oluşan “kāmus” kelimelerinin geçmişimizde sözlüklere ad olmasının bendeki çağrışımı okyanus gibi geniş ve pırıl pırıl bir zihin demekti.
Derken hayatımıza TDV İslâm Ansiklopedisi girdi. Uzun yıllar boyunca dinimizin kavramları hakkında yazılmış tek ansiklopedi olan müsteşriklerin yazdığı İslam Ansiklopedisi dışında bir çalışmanın müslümanlar tarafından yapılmamış olmasının utancını yaşadıktan sonra seksenlerin sonlarında Türkiye Diyanet Vakfı, İslâm Ansiklopedisi’ni yayımlamaya başladığında duyduğumuz sevincin büyüklüğünü ansiklopediye fasikül olarak abone olup her gelen fasikülü roman okur gibi okumamızdan tahmin edebilirsiniz. “Bir kütüphane içerdikleri kadar dışarıda bıraktıklarıyla da sahibi hakkında bilgi verir,” diyen Alberto Manguel’in bu sözünü ansiklopedi ve sözlüklere de uyguladığımızda kültürümüzün ürettiği kaynakların kuşatıcılığının her zaman göğsümüzü kabarttığını söyleyebiliriz. Artık bilim insanları “ansiklopedizm” kavramı çerçevesinde ansiklopedilerin toplumsal ve siyasal bir projeye dönüştürülmesi konusunu çalışmaktalar. Umarız bu çerçevede iki İslam Ansiklopedisini; misyonları, işlevleri ve sosyo-kültürel bağlamları çerçevesinde detaylı şekilde inceleyen çalışmalar da çok geçmeden yapılır.
O günlerden, artık neredeyse tüm sözlük ve ansiklopedilerin dijitalleştiği bugüne geldiğimizde sivil ve resmî sözlüklerin, hemen her dilde ansiklopedinin bir tık uzağımızda olmasını bir nimet olarak gördüğümü ifade etmek isterim. Herhangi bir bilgiyi öncelikle ve hemen ansiklopediden kontrol etme isteğini “madde bağımlılığı” olarak niteleyen şakacı gençlerin ifadesiyle tam bir ansiklopedi maddesi bağımlısı olduğum tartışılmazdır. Burada bize düşen görev, teknolojiye direnmek veya eskiyi zorla sürdürmeye çalışmak değil, teknolojik gelişmelere uyum sağlayarak eskinin çok faydalı alışkanlıklarını devam ettirmek olmalıdır.
Şimdilerde TDV İslâm Ansiklopedisi bir güzellik daha yaparak “Dinî Terimler Sözlüğü”nü çıkarmış bulunuyor. Özel sözlüklerin en geniş grubunu oluşturan terim sözlükleri, dil bilgisi, edebiyat, felsefe, coğrafya, tarih, fizik, kimya ve matematik, sosyal bilimler terimleri sözlüğü gibi çok geniş bir alanı kapsar. Dinî alanda özel bir eğitimi olmayan insanlarımızı ansiklopediye yönlendirdiğimizde yaşadığımız sıkıntı nedeniyle dinî terimlere dair bir sözlük ihtiyacı kaçınılmazdı. Farklı mezhepler arasındaki görüş ayrılıklarını uzun uzadıya anlatmadan ilgili terim hakkında eskilerin tabiriyle “efradını câmî, ağyarını mânî,” yani genel okuyucuyu gereksiz detaylara boğmayan ama gerekli bilgileri de içeren bir eser olarak Dinî Terimler Sözlüğü eminim ki bir başvuru kaynağı olarak TDV İslâm Ansiklopedisi kadar aranan bir eser olacaktır. Şimdilik en önemli temennimiz eserin dijital dünyada da yakın zamanda yer almasıdır. İSAM elimizdeki sözlüğün “Erken Klasik Dönem Projesi” kapsamında hazırlandığını belirtirken “İkinci Klasik Dönem”le klasiklerimiz üzerindeki çalışmalarının kapsamı hakkında biz takipçilerini sevindirmiştir. Klasikleriyle bağı kopmuş bir medeniyet düşünülemeyeceği için bu projeyi bir müjde sevinciyle karşıladığımızı hassaten belirtmek isterim.
İslamî ilimler tarihinde terimler sözlüğünün ilk örnekleri çeşitli başlıklar altında yayımlanan Kur’an sözlükleridir. Bu çizginin son örneği olarak gördüğümüz “Dinî Terimler Sözlüğü” TDV İslâm Ansiklopedisi’ni esas almakla birlikte okuyabildiğim kadarıyla onun bir özeti olma durumunu fazlasıyla aşmış, maddeler içinden seçim yapılmak ve özetlenmekle kalmayıp amelî sonuçları olan kimi kavramların pratik sonuçlarına da yer vermiş. Maddeler özetlenirken mezhepler arasındaki görüş ayrılıklarına dair detaylar, felsefi ve tasavvufi yorumlar özet geçilmiş ve mesela “mezhep” maddesinin sonunda “belirli bir mezhebe bağlılık” konusundaki uygulamanın nasıl olacağına değinilerek benim gibi “iyi de biz ne yapacağız şimdi,” diyenler için güzel bir yol çizilmiş. “Hac” ve “Hak” maddeleri gibi pratik sonuçları biz sıradan okuyucular için önemli olan konular bu ihtiyaç gözetilerek yazılmış. Sözlüğün yazarı Prof. Dr. Ahmet Özel hocamız her şeyden önce ansiklopedik bir şahsiyet olarak öne çıkmaktadır. Kendisi alanıyla ilgili sayısız teliflerinin yanı sıra ansiklopedi hazırlama tecrübesi sürecinde kavramsallaştırma, çeşitli maddelerin telifi, redaktör, fıkıh ilim heyeti üyesi ve inceleme kurulu üyeliği gibi özellikleriyle bu işin sayılı mütehassıslarından biri olduğunu ortaya koymuştur. Elimizdeki sözlüğün bir diğer öne çıkan özelliği ansiklopedide bulunmayan bazı önemli maddelerin bu sözlük için yeniden yazılmış olması yanında bazı maddelerdeki bilgilerin de yeniden düzenlenmiş olmasıdır. Bu yönüyle âdeta ansiklopediyi güncellemiş sayılabilecek sözlükte görebildiğim kadarıyla “Arûsiyye, Bina, Fâtır, İtbâ, Kâfî, Sadaka Taşı…” gibi ansiklopedide bulunmayan maddeler de eklenmiştir.
Dinî Terimler Sözlüğü’nde bir maddenin nasıl ele alındığına dair “Kıraat” maddesi üzerinden örnek vermek isterim: Kıraat maddesinin ele alınışı, derinlemesine ve aşamalı bir anlatımla okuyucuyu bu geniş ilmî alanla buluşturur. İlk olarak, kıraat kelimesinin terimsel anlamına yer verilerek, bu kelimenin İslam literatüründe nasıl kullanıldığı ve özellikle Kur’ân-ı Kerim’in okunma biçimlerini ifade eden teknik bir kavram haline nasıl dönüştüğü açıklanır. Bu genel tanımın ardından “Kıraat İlmi” bölümüne geçilir. İki sayfayı bulan bu kısımda, kıraat ilminin tarihsel gelişimi ve bu disiplinin İslam dünyasında hangi dönemde ve nasıl bir ihtiyaçtan doğduğu ayrıntılarıyla ele alınır. İlk dönemlerden itibaren Kur’ân-ı Kerim’in farklı okuma biçimlerinin nasıl derlenip sistemleştirildiği, kıraat ilminin temel prensipleri anlatılır. Ardından, “Kıraat İmamları” ara bölümüne geçilir. Burada, yedi ve on kıraat imamları başta olmak üzere, her bir imamın geliştirdiği farklı kıraat biçimleri, okuma farklılıklarının hangi bölgesel ve tarihsel koşullarda ortaya çıktığı gibi konular da geniş bir şekilde açıklanır.
Sonrasında, “Kıraatin Sıhhati”ne geçilir. Bu bölümde, kıraatlerin sahih kabul edilmesi için gerekli şartlar, hangi kıraatlerin muteber sayıldığı ve bu konuda İslam âlimleri arasındaki tartışmalar değerlendirilir. Kıraatin doğruluğunun ve güvenilirliğinin neye dayanarak belirlendiği, sahih kıraatlerin nasıl korunduğu ve günümüze ulaştırıldığı incelenir. Bu noktadan sonra “Namazda Kıraat” bahsi ele alınır. Namaz esnasında Kur’an okumanın hükmü, farz olan kıraat miktarı, hangi sûrelerin tercih edilmesi gerektiği ve bu konudaki mezhepler arası farklılıklar açıklanır. Kıraatin ibadet hayatındaki yeri, Kur’an’ın nasıl ve hangi vakitlerde okunması gerektiği konusu okuyucuya sunulur. Son olarak “Hadis İlminde Kıraat” başlığı açılır; burada kıraat yoluyla hadislerin nasıl aktarıldığı, hadislerin okunarak doğrulanmasının önemi ve kıraatin hadis ravileri için taşıdığı değer açıklanır. Tüm bu anlatımlarla, “Kıraat” maddesi, okuyucunun hem kıraat ilmini derinlemesine kavramasına imkân tanır hem de ibadetlerde ve hadis ilminde kıraatin merkezî rolünü anlamasına katkıda bulunur. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere eser tam bir okuma anlama ve öğrenme keyfi sunan titiz bir çalışmanın ürünüdür.
Daima elimin altında olacağından hiç kuşkum olmayan sözlüğün kapak ve tasarımının yalın ve sözlüğe yakışır bir tarzda, cildinin sağlam ve sık kullanım için kavî duruşuna rağmen biz yaşı ilerlemiş okuyucular için en önemli kusuru mürekkebinin soluk olmasıdır. Sonraki basımlarda masraftan kaçınmamayı hak eden bu eserin biraz daha kolay okunur şekilde siyah mürekkeple basılması yayıncıdan talebimizdir. Yazardan ricamız ise ansiklopedide olduğu gibi burada da her maddenin sonunda bir satırla ilgili maddelere işaret edilmek suretiyle konuyla ilgili bir kavram haritası oluşturmaya yardımcı olunmasıdır. Bir sözlük-sever olarak emeği geçen herkese en derin şükranlarımı sunuyorum.